ABD, müttefiklerin
Libya’ya yönelik operasyonunun, kendine ait kısmını “Operation
Odyssey Dawn” olarak adlandırıyor. Türkçesi
Şafak Yolculuğu Operasyonu.
Odyssey, Homeros’un ünlü epik şiiri İlyada’nın devamı olan Odysseia’in
İngilizce adı, ancak İngilizce’de “zorlu
yolculuk” anlamında da kullanılıyor.
İlyada ve Odysseia, günümüzden üç bin yıl kadar önce
yaşamış Egeli çok büyük bir
ozan olan Homeros’un yarattığı iki büyük destan.
Ne var ki İlyada bir olayın, Odysseia ise bir kişinin, Truva
Savaşı bittikten sonra yurduna dönmek isteyen İthaka Kralı Odisseus’un destanı... Düş ile gerçeğin birbirinden ayrılmadığı, yüzyıllar öncesinin bu masalsı dünyasında Odisseus’un başından geçen soluk kesici serüvenler bunlar...
Odisseus’un, karşısına dikilen bin bir güçlüğe karşın yurduna ulaşmak için verdiği akıllıca ve yiğitçe çaba, insanoğlunun dünya kuruldu kurulalı doğaya ve her türlü zorluğa karşı verdiği savaşım kadar, insanlığın iyiliğe, güzelliğe erişme çabasının da simgesi gibidir...
***
Ortadoğu’da “savaş makinesinin” fazla
mesai yaptığı, günahsız insanların öldüğü, kan ve gözyaşının güne hâkim olduğu bir gündemde “insanlığın iyiye ve güzele erişme çabasının” yeri var mı?
Duruma nasıl baktığınıza bağlı...
Müslümanlık açısından mı bakıyorsunuz?
Petrol açısından mı bakıyorsunuz?
Emperyalizm açısından ya da ulus devlet açısından mı bakıyorsunuz?
Veya “tarihin temposu” ya da “zamanın ruhu”nu
okuma çabasını en önde tutarak mı bakıyorsunuz?
***
Günün tozu toprağı kalktığında, çağın kendi yolunu yaptığı görülecek...
Sanayi Sonrası Toplum’un yol aldığı bir dönemde “internet ile
Taliban” bir arada olamazdı... Ne yazık ki bu bölgede statüko Libya gibi ülkelerde hala savaşla değişiyor.
Günün hipnozundan kurtulup daha serinkanlı bir bakış için Yüz Yıl Savaşları’nı yeniden tetkik etmekte fayda var... Günün görünür gerçekleri altında geleceği belirleyecek daha derin gelişmeler yaşanıyor çünkü.
***
Fransa ile
İngiltere arasında 14. ve 15. yüzyıllarda aralıklarla süren çatışmalara “Yüz Yıl Savaşları” denir.
Savaşın görünür sebebi Fransa tahtının yasal varisinin kim olacağı sorunudur.
Türkiye’nin Ortadoğu’daki gelişmeleri “
tartışma biçimi” benim aklıma sürekli bu “Yüz Yıl Savaşları”nı getirmekte...
Türkiye kamuoyu eğer Yüz Yıl Savaşları sırasında konuyu tartışsa, muhakkak ki keskin çizgilerle ikiye ayrılır ve taraflar birbirlerini “İngilizci ya da Fransızcı” olmakla suçlar, ardından da Fransa tahtının iki adayı hakkında
mürekkep akıtırdı... Hâlbuki tarihler, Yüz Yıl Savaşları’nı, Batı Avrupa’da “ulusal bilincin” gelişiminde çok önemli bir dönemeç sayarlar... Yaşanan anı, biraz da “tarihin temposu” ya da “zamanın ruhu” ile okuma alışkanlığı bizim buralarda pek eksik maalesef...
***
Günümüzde bilgi, topraktan sanayiye geçerken sermayenin oynadığı “dönüştürücü” rolü oynuyor.
Sektörlerin, yaşam biçimlerinin, anlayışların altüst olduğu, petrol ve silahın geride kalmaya başladığı yeni bir toplumsal devrimin adı Bilgi Çağı...
Bilgi Çağı deyince, bir ton bakırın yaptığı işi fazlasıyla yapan yirmi santimlik fiber optik kabloyu anlamak gerek; bilgisayar programının bir ton çelikten daha fazla para kazandırdığını düşünmek gerek...
***
Türkiye’ye gelince...
1977 ila 1981 yıllarında ABD Başkanı’nın
Güvenlik Danışmanlığı’nı yapan Brezinski, 1997 yılında yazdığı “Büyük
Satranç Tahtası” adlı kitapta, ABD için “kapsamlı ve bütünleşmiş bir
Avrasya Stratejisi” biçimlendirir... Büyük Satranç Tahtası adlı kitapta Türkiye için düşünülen rolü yeniden hatırlatmakta yarar var:
“
Amerika, istikrarlı ve bağımsız bir
Güney Kafkasya ile Orta Asya’yı
teşvik etmek için Türkiye’yi yabancılaştırmamak konusunda dikkatli olmalıdır ve Amerika-
İran ilişkilerinde bir düzelmenin yapılabilirliğini araştırmalıdır. Katılmak istediği Avrupa’dan dışlandığını hisseden bir Türkiye daha İslamcı olacak, daha büyük olasılıkla inadına NATO’nun genişlemesini veto edecek ve laik Orta Asya’yı dünya ile bütünleştirmek ve istikrarını sağlamakta Batı ile daha az
işbirliği yapacaktır. Bu nedenle, Amerika, Türkiye’nin nihai olarak AB’ye kabulünü cesaretlendirmek için Avrupa’daki etkisini kullanmalıdır ve Türkiye’ye Avrupalı bir devlet gibi davranmaya özen göstermelidir.
Ankara ile
Hazar Denizi Havzası ve Orta Asya’nın geleceğiyle ilgili düzenli görüşmeler Türkiye’nin ABD’yle stratejik
ortaklık duygusunu besleyecektir.”
Ankara, belki de küresel bir vizyon eksikliği açısından sürekli Ortadoğu ve Batı arasında sıkışıyor... Birkaç gün önce NATO’yu Libya için eleştirirken, dün NATO’ya uyum sağlamak ya da “sıfır problem” iddiasıyla ortaya çıkıp “
füze kalkanına” dâhil olmak gibi...
***
Herkes av, herkes avcı...
Ama kimsenin avlayamadığı av ya da en büyük avcı tarihin temposu, zamanın ruhu...
Yoksa Roma İmparatorluğu hiç yıkılmazdı...
Biraz da çağıldayarak akan zamanın sesine
kulak vermeye çalışsak...