Ev'i ziyaret!


Bu yazının notlarını Allah'ın Evi'nde (Beytullah) alıyorum.Beytullah temiz olan ve temizlenmeye niyet eden herkese açık. Gelir, Ev'i ziyaret eder. Yine de ortada rasyonel olarak izahını yapamadığımız bir durum var, buna bir tür "dinî paradoks" diyebiliriz. Ev'i ziyaret etmeli, ama Ev'in Sahibi davet etmedikçe bir türlü gidemiyorsunuz. Hac "dinin kemale ermesi"nin işareti bir ibadet ise, hayatınızda hayli eksiklikler var ki, davet gelmiyor. O zaman "ne yapsam da davet alsam" diye düşünüp ona göre kendinize çekidüzen vermeye başlarsınız. Bir bakmışsınız, davet gelmiş, siz de yola çıkmışsınız. Filhakika, Ev'i ziyaret etmek "Allah'ın bütün insanlar üzerindeki hakkı"dır. Bundan 4200 sene önce oğlu İsmail aleyhisselamla birlikte temellerini bulup da Ka'be'yi inşa eden İbrahim aleyhisselama şanı yüce Allah "İnsanları çağır, benim evimi ziyaret etsinler." buyurmuştu. İbrahim "Rabb'im!" demişti. Bu ıssız çölde kim benim sesimi duyacak?" diye sorduğunda, "Sen çağır, onların icabet etmesi bize aittir." demişti. İbrahim emri yerine getirdi. Makam-ı İbrahim üzerine çıkıp "Ey insanlar, gelin, Allah'ın Evi'ni ziyaret edin." diye bir sağa bir sola dönüp uzayın boşluğuna seslendi. Göktekiler ve yerdekiler, melekler ve cinler, denizdeki balıklar, karadaki filler ve karıncalar, havada uçan kuşlar, hatta annelerinin karnındaki ceninler dahil bütün canlılar "Lebbeyk!" diye cevap verdiler. Biz de İbrahim'in çağrısına cevap veriyor ve mahşer provası beyaz ihramlarımıza bürünüp "Lebbeyk, Allahumme lebbeyk/Buyur, geldik Allah'ım, davetine icabet ettik." diye yola düşüyoruz. Her insan doğup az da olsa kaldığı vatanını özler, sever. Bu fıtridir. Adem ve Havva bizim neslimizi burada başlattılar. Bu yüzden Mekke beşeriyetin ana vatanıdır. Buraya gelen her insan bu kutsal beldede kendini öz vatanında hisseder. Ziyarete gelenlere "Duyufu'r Rahman/Rahman'ın misafirleri" denir. Ev'in sahibi Rahman ve Rahim olan Allah, dünyayı bize ikram ettiği gibi Ev'ini de bize açmaktadır. Allah'ın Evi'nde, yani ana yurdumuz Harem'de kendimizi "güvenlik/emniyet"te hissediyoruz. Bu siyasî, askerî güvenlik değildir, ontolojik bir güvenliktir. Burada kimse kaygılı değildir. İhtiram hissi içindeyiz. Hem saygı ve hürmetin, hem bu dünyanın bizim için yaratıldığını, fakat bize ait olmadığını idrak ettiğimiz yasakların/haramların bilinci içindeyiz. Zavallı modern insan, "haram" duygusunu kaybettiği için "ihtiram"ı da kaybetmiş bulunuyor, haramların içine girdikçe özgürleştiğini zannediyor. Allah'ın Evi'nde "huzur" içindeyiz. Çünkü günün birinde "Huzur"a çıkacağımızı öğrenip ona göre "hazırlık" yapıyoruz. Ve anlıyoruz ki "hakiki huzur, Huzur'a çıkmaya hazırlık"tır, son nefese kadar hazırlığa devam etmektir. Zavallı modern insan Huzur'u bilmediği için sürgit huzursuz yaşıyor, ne yapması gerektiğini de bilmiyor. Allah'ın Evi'nde "sükun" buluyoruz. Çünkü burası sıfır noktadır. "Yorgun develer üzerinde ve derin vadilerden gelenler" varlığın merkezine ulaşmışlar. Dört yönün birleştiği noktadır burası. Ötesi yok. Samanyolu gibi tek bir noktanın, merkezinden göğe, gökten yere nurun aktığı mekânda sekine vardır. "İşte" diyoruz. "Sükun burada. Bize emniyet ve huzur veren mesken bu Ev'dir!" Pekiyi, bundan ne çıkarmalı? Evimize, şehrimize, ülkemize döneceğiz. Eğer bu ziyaretten bir şey öğrenmişsek evimizi, şehrimizi ve ülkemizi Beytullah'ın bize verdiği güvenliğe, huzura ve sükuna kavuşturmalıyız. Bu yüzden ihramda olduğumuz süre içinde nasıl kendimize, canlı hayata/tabiata ve diğer insanlara karşı ihtiram içinde yaşadıysak; evimizde eşimize ve çocuklarımıza, şehirde hemşehrilerimize ve ülkede yaşayan herkese karşı aynı ihtiramı göstermeliyiz. Özellikle evimizi ve ailemizi vahşi piyasaya karşı Ka'be'yi korur gibi korumalıyız. Şehrimizi ve ülkemizi merkezinde Ka'be olan Ümmü'l Kura gibi sevmeli ve güzelleştirmeliyiz. Model şehir Medine'dir. Mekke dinî varoluşsal hayatımızın, Medine medeniyetimizin merkezidir. Bu arada bana bu imkânı veren Nüans Turizm'e ve fedakâr görevlilerine candan teşekkürü borç bilirim.

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER