Başbakan Erdoğan'ın
İsrail lideri Peres'e
posta koyduktan sonra 'Benim için bitmiştir' dediği Davos'a alternatif olarak tasarlanan Değişim Liderleri Zirvesi, ABD Başkan adayı Al Gore'dan Kofi Annan'a, Rus
Dışişleri Bakanı Lavrov'dan
Ukrayna Başbakanı Azarov'a birçok ünlü ismi ağırladı. Açılışını Erdoğan'ın yaptığı, Davutoğlu'nun panelist olduğu toplantıya, Seyit Hüseyin Nasr, Stephen Kinzer, Arthur Schneier gibi çok sayıda aydın da katıldı.
Şahsen çok istememe rağmen konferansı televizyonların yayınlandığı kadar izleyebildim. Sadece Cumhurbaşkanı Gül'ün misafirler onuruna verdiği yemeğe katıldım. Ona da Gül gelmedi, ama Kinzer ve Hüseyin Nasr gibi isimlerle uzun uzun konuştuk.
Masamızdaki davetlilerden biri, ismini piramitlerden alan
Mısır'ın ünlü
gazetesi El Ehram'da çalışan bir gazeteciydi.
Tahrir Meydanı'ndaki isyanı yaşamış; soyulmuş, hatta dayak bile yemişti. Türkiye'ye bakışı, devrimin başarı şansını, Libya'yı ve birçok şeyi konuştuk. Ama en dikkat çeken başlık, 1875'te kurulan, bünyesinde bir kitabevi ve bir düşünce kuruluşu barındıran, Mübarek rejiminin sözcüsü 'yarı resmi' El Ehram'ın devrimi nasıl karşıladığıydı. Mısırlı gazeteci, El Ehram'ın
yönetiminde hâlâ aynı isimlerin durduğunu, editör kadrosundaki yeni duruma uygun demokrat isimlerin hâlâ alt kademelerde olduğunu söylüyordu.
Askerî yönetim, kadroları değiştirmemiş, ama maaşları tırpanlamıştı. İlginç bir not, belki yazı hayatı boyunca Mübarek'i alkışlayan kalemlerin, hızla yeni duruma adapte olup
demokrasi güzellemesine başlamış olmasıydı. Halbuki bu kadro, Obama, Mübarek,
Abbas,
Netanyahu ve
Ürdün Kralı Abdullah'ın Beyaz Saray'da katıldığı
Filistin zirvesi fotoğrafını makaslayıp önde yürüyen Obama'nın yerine Mübarek'i monte eden kadroydu. Rezaletin sorumlusu olan yayın yönetmeni, bir röportajda konuyu hatırlatan gazeteciyi El Ehram'ın istikrarını tehdit etmekle suçlamıştı, aynı Mübarek'in göstericilere dediği gibi.
Tahrir'e develerin girdiği ve
sivil kılıklı muhaberatın göstericilere saldırdığı günü, 'Milyonlar Mübarek'i destekliyor' diye
manşet yapan El Ehram, 11
Şubat'ta Mübarek düşünce, 'Halk, rejimi devirdi' diye çıkmıştı. Sonra gazete,
halkın isyanını profesyonellikten uzak ve gayri ahlaki şekilde yansıttığı için okuyucudan özür dilemiş ve 'Halkın değişim mesajını duyamadık' demişti. Ama değişimciler bunu yetersiz gördü. Mübarek'in devrildiği ortamda, rejimine payanda olanların da gitmesini, seçimle yeni bir yönetim kurulu ve yazıişleri ekibi oluşturulmasını istiyorlardı.
Mısırlı meslektaşımız, siyasetteki değişimin medyaya da yansıması gerektiğini isteyen demokrat gazetecilerin dikkat
çekici bir yönteminden daha söz etti. Demokrat gazeteciler, bir liste oluşturarak, halkın
adalet ve
özgürlük talepleri karşısında son dakikaya kadar rejimin yanında saf tutan gazetecileri tek tek buraya eklemişlerdi.
Son dakika demokratlarının ve
kozmetik değişimcilerin unutulmaması için bu iyi bir oldu. Mısırlı gazeteci, e-
mail, facebook ve twitter üzerinden tüm ülkeye yayılan bu listeyi anlatırken, bir an Türkiye'de yaşadıklarımızı düşündüm.
Bizde de medya, demokrasiye müdahalelerin yaşandığı her dönemde aynı sınavla karşılaşmış ve birçok kurum ve meslektaşımız bu süreçlerde yüz kızartıcı roller üstlenmişti. 27 Mayıs'a giden süreçte, askerî öğrencilerin kıyma makinelerinde doğrandığı yalanını manşet yapan gazetemiz ve gazetecilerimiz olmamış mıydı? 12
Mart ve 12
Eylül öncesi
darbe sürecini olgunlaştırmak için benzer tezgahlar kurulmamış mıydı?
28 Şubat sürecinde neredeyse tüm medya el ele verip,
Fadime Şahin/
Müslüm Gündüz masalından dev bir irtica ayaklanması paranoyası çıkarmamışlar mıydı? Darbecilerin tahrif ettiği
tutanak üzerinden, gazeteler kendi yazarlarını andıçlamamış mıydı? Cuntacıların, "Gerekirse
silah kullanırız" sözleri dokuz sütun manşetlere taşınmamış mıydı?
Mısırlı demokratların yaptığı gibi, bizde de dün 27 Mayıs'la,
12 Eylül'le, 28 Şubat'la bugün Ergenekon'la saf tutanların listeleri yapılsaydı, Türkiye'nin El Ehramları her devirde ayakta kalıp, aynı rolü oynar mıydı? Sahte özgürlükçüler, şimdi olduğu gibi içeride ve dışarıda kafaları bu kadar karıştırabilir miydi? Ama bırakın 27 Mayıs'ı, biz bir hafta öncesini unutan hafızaya sahibiz. Böyle olunca, ne
toplum darbelerle saf tutanları hatırlıyor, ne de bu isimler geçmişiyle yüzleşmesine gerek kalıyor. Demek ki sadece Arapların bizden değil, bizim de değişimci Mısır gençliğinden öğreneceklerimiz var!