Baş
bakan Naoto Kan;
Fukuşima nükleer santralindeki
radyasyon seviyesinin, insan sağlığını tehdit eder boyuta ulaştığını söylüyor. Şimdilik santralin 30 km. çevresindekiler için "acil operasyonlar" devrede. Muhtemel bir
patlama, 2'nci
Çernobil kâbusu riski taşıyor.
Türkiye'nin
Tatlıses,
Ergenekon ve
siyaset gündeminde fazlaca rağbet görmemesi, küresel sorunlara bakışımızdaki sakatlığı ortaya koyan ilginç bir örnek oluşturuyor.
Japonya bizden çok fazla "Uzakdoğu"da olabilir. Oradaki 9.0 büyüklüğündeki
depremi sismograflarımız hissetmediği gibi, beynimiz ve yüreğimiz de fazla hissedememiş gibi görünüyor.
Kendi acılarına ağlamak; insani bir reflekstir. Ancak başkalarının acılarıyla kederlenmek, daha rafine ruh ve
algı düzeyine işaret eder.
Depremin ardından tsunami örneği dahi bize felaketin yalnızca Japonya'nın derdi olmadığını gösterdi. Saatte ortalama 1000 km hızla yol alan dalgalar,
Amerika sahillerini dahi etkileyebildi.
Her ne kadar biz,
Allah şifa versin İbrahim Tatlıses'i sıyıran kurşunu naklen yayınlasak da dünyanın gözü kulağı, Fukuşima santrallerinde... Muhtemel bir "Çin Sendromu", eriyen nükleer çekirdek yüzünden yalnızca Japonya değil, Çin'den başlayarak bütün dünyayı tehdit eden bir kaosa taşınabilecek.
Çernobil patladığında gösterdiğimiz tepkiyi hatırlıyorum; "Karadeniz'in öteki kıyısında, bizden uzak, bize bir şey olmaz" demiştik. Kameraların karşısında, briyantinli saçlarını geriye tarayıp resmi açıklama yapan Bakan Cahit Aral'ı dinliyorduk. Eline aldığı çayı bir yudumda içen bakan; "bakın, ben içiyorum, çayımızda dahi radyasyon yok" diyordu.
Son deprem, toplumsal duyarsızlığımızın yanı sıra bir başka özelliğimizi (!) de ortaya çıkardı; buna Japonya Sendromu diyebiliriz.
Meğer ne kadar çok deprem, tsunami ve
nükleer fizik uzmanımız varmış... Hayatında görmediği nükleer santralin, internetten indirdiği görüntüleri üzerinden "merak etmeyin, patlamaz" diyen hocaları görünce, "bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün" diyorum.
Japonya'nın felaketinden nemalanan köpekbalıklarının öyküsünü arkadaşımız İrfan Donat, bu sayfada size takdim ediyor. Bunu dahi anlarım da insanoğlunun
doğal felaketler karşısında bütünleşmesi gerekirken, bizlerin Japonya'yı bu denli "öteleştirmemizi" anlamıyorum.
Sorunu, kendi sorumluluk alanımızın dışına öteleme alışkanlığımız, hiç bu kadar gözüme batmamıştı. Japonya için yas tutmayı önermiştim. Bundan vazgeçtim; bari biraz üzülmeyi denesek? Hele ki Japonlarla aynı gezegeni paylaşıyorken...