Bir görünen devlet vardır, bize öğretilen. Bir de görünmeyen devlet vardır ki, derinlerde, yıllardır aranan… bu yazımda size görünmeyen devleti anlatmaya çalışacağım bildiğimce, dilimin döndüğünce ve anlatılabildiğince...
Görünmeyen devlet kendini
ülkenin gerçek sahibi olarak görür ve ülkeyi gerçekten de kendince sever. Kendilerinden başkalarının da ülkeyi sevmediğine inanır. Hatta halkın büyük bir çoğunluğu da
ihanet içindedir, Cumhuriyete v
e devlete düşmandırlar. Bu hainler geçmişte azınlıklardır, komünistlerdir. Bu gün ise, AKP’ye oy verenler, anti Kemalistler ve AKP’nin bazı politikalarını destekleyen liberallerdir.
Görünmeyen Devleti daha iyi anlayabilmek için;
Özel Kuvvetleri ve
Seferberlik Tetkik Kurullarını da iyi kavramak gerekir. Bunların örgütlenmelerini, maksatlarını ve çalışma şekillerini de bilmek gerekir. Bu gün birçok
soruşturma “
Ergenekon” üst başlığı altında görülmektedir. Bana göre; Ergenekon, görünmeyen devletin uzantısıdır, hem de operasyonel bir uzantısıdır.
Bilindiği gibi, 1950’lerin başlarında, dünya iki blokluydu. NATO’ya girdik. Sonra Seferberlik Tetkik Daire Başkanlığı kuruldu. Adı önce Özel
Harp Dairesi oldu. Sonra da
Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak değiştirildi. Bu yapı, bu gün Özel Kuvvetler Komutanlığı adı altında ANA KARARGÂH olarak açık ve gizli faaliyetlerini sürdürmekte, Seferberlik Tetkik Bölge Başkanlıkları vasıtası ile de
sivil unsurlarını örgütlemekte, eğitmekte ve yönetmektedir.
Türkiye işgal edildiğinde, düzenli ordu teslim alınıp
silah bıraktırılacağından, (barış zamanında örgütlenen) sivil unsurlar vasıtası ile işgal güçlerine karşı; gerilla,
sabotaj ve gayri nizami harp (GNH) faaliyetlerini uygulayarak, işgalci ülkelerin iflahını kesmek, onlara ağır zayiatlar verdirerek, işgali sürdürmelerinin önüne geçmektir.
İşgal zamanı, düzenli ordu ile birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığı da olmayacağından, işgal kuvvetlerinin asla şüphelenemeyeceği, ulaşamayacağı ana karargâhta görev alacak asker – sivil kişiler, barış zamanında belirlenir ve görevlendirilirler. Bu gün yargının soruşturmalarda hala ulaşamadığı ANA KARARGÂH işte budur; “GÖRÜNMEYEN DEVLET…” Görünmeyen Devletin İstişare Kurulu ise; ENCÜMEN-İ DANİŞ…
Bu sebeplerle yıllardır AKP iktidarında, “Memleket işgal altında”, “Ülke de Sevr şartları” mevcut diye propagandalar yapılmakta, kamuoyu oluşturulmaktadır. Bunun
doğal sonucu olarak da, Görünmeyen Devlete ve Ergenekon’a, önemli bir görev düşmektedir, ülkeyi kurtarmak için…
Sivil unsurların asli görevleri dışında, işgal olmamasına rağmen, ‘iç tehdit’ diye yorumladıkları
yurt içi hedeflere karşı, bu söylemin her dönemde kullanıldığını görüyoruz. Bu kullanım; bazen azınlıklara, bazen komünistlere, bazen irticacı gördüklerine ve bazen de AKP’lilere karşı olabilir.
Sivil unsurların asli sorumluluğu gizliliktir. Bu yüzden “KOMPARTIMANTASYON” uygulanır ve buna da riayet edilir. Kompartımantasyon; bildiğimiz illegal
terör örgütlerindeki hücre sistemidir.
Hücreler birbirilerini tanımazlar - bilmezler, haberleşmelerinde teknoloji kullanmazlar.
Mesajlaşmada da Gayri Nizami Harp teknikleri kullanılır. Birbirilerini tanımayan hücre mensupları, talimatlarla belirlenen yer ve zamanda,
mesaj alışverişi yaparlar veya Cansız Posta Kutusu (CPK) kullanılır. CPK ile mesajlaşmada mesaj alışverişinde bulunan hücre mensupları birbirileri ile yüz yüze gelmezler.
Bazı sanıklarda ele geçen notlarda “CPK” kısaltmasına rastlanmaktadır, işte bunlar Gayri Nizami Harp
Kursu görmüş gerçek Ergenekonculardır. Kurs görmüşler, hücre teşkilatına dâhil olup, gizliliğe uyduklarından ve aralarında kompartımantasyon olduğu için de
sorgulama veya yargılamalarda onlardan alınan bilgilerle incelemeler bir yerlere götürülemez. Esasen GNH kursunda sorgu ve işkence tekniklerine maruz bırakıldıklarından, antrenmanlılar ve sorguya da dayanıklıdırlar. Kurs görmüşlerin kullandığı bazı GNH teknikleri, “
Emin Evlerde” buluşmalar yapmak, yer altında “Gizli Depolar” kullanmak,
Sahtecilik, Patlayıcı özelliği olmayan maddelerin karışımlarından
patlayıcılar imal etmek, tahrip, sabotaj vs işlerde uzmanlaşmak…
Gizli yer altı depolarının yerleri, depoyu hazırlayan hücre tarafından, belli bir formata uygun olarak çok
küçük kâğıda yazılır, basit bir
krokisi çizilir. Küçük kâğıt depodaki malzeme, silah veya patlayıcıyı kullanacak hücreye GNH teknikleri ile ulaştırılır. Çok küçük kâğıda yazılmasının sebebini bize GNH kursunda, “Düşmanın eline geçmeyecek, gerekirse yutacaksınız” diye öğretmektedir. Bazı Ergenekon sanıklarında küçük kâğıtlara yazılmış kroki ve yer bilgilerinin çıkması da bundandır. Hatırlarsanız, bazı küçük krokiler aracılığı ile silah ve
cephane depoları bulundu. Kamuoyu bunlara çok bir anlam verememişti. Deponun yerinin niçin küçük kâğıtlara yazıldığına takılınmıştı ki, işte bu gerekçelerden dolayıdır…
Bu gün
Silivri’de
tutuklu olanların tamamına yakını GNH, Gerilla, Sabotaj, Tahrip v.s. kursu görmemiş kişilerdir ki, bunlara Ergenekon’un ayak takımı denilebilir. Bunların ortak özelliği ise AKP karşıtlığıdır. Gerçek Ergenekon hücreleri ise bu tür kişileri tespit edip, örgütlemekte ve kullanmaktadır. Ayak takımından birçoğunun gözaltına alınıp
Ergenekon Terör Örgütü üyesi iddiası ile suçlandıklarında, şaşırmaları da işte hep bu yüzdendir.
Silivri’de tutuklu bulunan veya tutuksuz yargılanan üst rütbeli paşaların çoğunun bile Görünmeyen Devlet ile
direk organik bir bağlarının varlığı söz konusu olmayabilir. Özel Kuvvetler kökenli veya MGK geçmişi olmayan bu
generaller, Görünmeyen Devlete
hizmet eden hizmetlilerdir.
Bu yüzden yapılmakta olan soruşturmaların, görülmekte olan davaların Derinlerdeki Görünmeyen Devleti
tasfiye ettiğine ben çok fazlasıyla inan(a)mıyorum. Görünmeyen Devleti yöneten ana karargâh mensupları şu an tırsmış, faaliyetlerine ara vermiş, ama daha fazla bilenmiş olarak fırsat kollamaktadırlar.
Silivri tutuklamaları önemsiz mi diye sorabilirsiniz, tabii ki de çok önemlidir. Ancak bu önem, “sekiz kollu ahtapotun bir kolunu koparmak kadar”dır. Ergenekon yapısının daha da önemlileri TBMM’de durmaktadır. TÜSİAD’da, yüksek yargıda durmakta mıdır? MİT’te ve Emniyet’te duruyor mudur? Gazete patronu,
işadamı, yüksek bürokrat veya sıradan vatandaş olarak faaliyetlerini sürdürmekte midir? Aramızda yaşamakta mıdır? Elbette bunların hiçbirinin de alnında doğrudan Ergenekoncu yazmamaktadır. Bizim onların gördüğümüz yüzleri, onların “MASKE MAZERETLERİ’DİR”…
Ahtapotun bir kolunu budamak veya kökünden koparmak ahtapotu yok etmez. Ahtapot gene ahtapottur. Yapılması gereken, süratle ahtapotun beynine ulaşmak ve onu yok etmektedir. Bu bugüne kadar yapıl(a)madığı için Silivri’dekiler çözülmemekte ve umutla kurtarılacakları günü beklemektedirler.