ABD Ortadoğu’da frene basıyor


ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Ocak ayında Arap liderlere “halkın sesine kulak vermelerini”, aksi takdirde rejimlerinin “kumların arasına gömüleceğini” söyledi. Clinton’ın bu konuşmasından tam bir gün sonra Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Tunus’tan kaçmak zorunda kaldı. Tunus’u Mısır takip etti ve Hüsnü Mübarek de görevinden ayrılmaya zorlandı. ABD hem Tunus’ta hem de Mısır’da olayları önceden biliyormuşçasına rahattı. Her iki olayda da göstericilere tam destek verdi. Dahası Tunus ve Mısır ordularının göstericilerle çatışmamasını temin eden de büyük oranda Washington’du. Kısacası olaylar ABD için sürpriz değildi ve ‘barışçı gösteriler yoluyla liderleri değişime zorlamak’ bir Amerikan stratejisi olarak belirdi. Ne var ki Libya tüm bu süreci bozdu: Kaddafi işi bozdu Kaddafi süreci bir noktada doğru okudu ve göstericileri bastırmada kendi askerlerine ve bürokratlarına güvenmedi. Çünkü birçok komutanı ve bürokratı çoktan saf değiştirmiş olabilirdi. Kaddafi bunun yerine dışarıdan getirdiği kiralık askerlerle gösterileri bastırmayı denedi. Böylece kansız devrim planları Libya’da tutmamış oldu. Libya’da çatışmalar büyüdükçe ülke iç savaşa sürüklenmeye başladı. Başka bir deyişle Libya, Somalileşme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Bunu önlemek için Batı’nın doğrudan askeri müdahalesi önerildiyse de ABD Başkanı Obama bu seçeneğe hala şüpheyle bakıyor. Çünkü Irak ve Afganistan’da ağır bedeller ödeyen ABD’nin bu kez de Libya’ya girmesi, halen kırılgan olan ekonomisinde ciddi tahribatlara yol açabilir. Obama’nın askeri müdahaleye şüpheyle bakmasının bir diğer nedeni ise Kaddafi sonrasından emin olamaması. Kaddafi deli dolu ve Batı karşıtı biri, ancak onunla anlaşmanın şartları belli. Kaddafilere istedikleri verildiği zaman süt dökmüş kedi gibi oluveriyorlar. Ancak Kaddafi giderse yerine El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide yanlıları mı gelir, İran’daki gibi bir rejim mi beklenmelidir, yoksa aşiret savaşları içinde ikinci bir Somali’yle mi karşılaşırız, burası belli değil. Obama yönetiminin uykularını kaçıran da bu. Buna karşın İngiltere ve Fransa askeri müdahaleyi ve Libya hava sahasının uçuşa yasak bölge (no-fly zone) haline getirilmesini hararetle savunuyor. Washington’daki neo-conların da önemli bir kısmı askeri müdahaleden yana. Görünen o ki Kaddafi çatışmalardan başarıyla çıksa bile Batı’nın isyancılara silahlı desteği sürecek ve Kaddafi ikinci bir Saddam Hüseyin olarak Batı’nın ‘ilk devrilecekler listesi’nin zirvesinde yer alacak. Fakat Libya Batı için çok öğretici oldu ve ABD’ye gözü kapalı tüm gösterileri destekleyemeyeceğini gösterdi. İran faktörü Kaddafi’nin sürece kanlı direnişi ABD’nin fikrini ne kadar etkilediyse, İran’ın gösterileri kullanarak bölgede etkinliğini arttırmaya başlaması da ABD’yi bir o kadar rahatsız etti. Amerikalılar demokratik gösterilerin kısa sürede Tahran’a ulaşmasını umuyordu. Ancak İran’da rejim sanılandan çok daha güçlü. Ayrıca rejimin arkasındaki halk desteği de tahminlerin ötesinde yüksek. Böyle bir rejimi Tunus veya Mısır’daki gibi barışçıl gösterilerle devirmek mümkün değil. Nitekim İran tedbirlerini aldı ve gösterilere liderlik yapabilecek pek çok ismi tutuklayıp, sokaktan çekti. İstihbarat da Tahran ve diğer şehirlerde kuş uçurtmuyor. İran’ın sürece asıl cevabı ise Şii azınlık bulunan Arap ülkelerinde karşı gösteriler düzenletmesi oldu. Bunların en etkilisi ise Bahreyn. Bahreyn, Basra Körfezi’nde, İran’ın hemen karşısında küçük bir Arap ülkesi. Nüfusu 1.2 milyon kişi. Bunun yarısı yabancı. Yani Bahreyn’in gerçek nüfusu 600.000 kadar. Yönetim Sünnilerin elinde, ancak vatandaşlarının yaklaşık % 65’i kendisini İran’a yakın hisseden Şiiler. Bahreyn’de başından beri meydanları dolduran protestocular da işte bu Şiiler. Şubatın ortasından bu yana göstericiler monarşinin sona ermesi için mücadele veriyorlar. Şu ana kadar yedi kişi gösterilerde hayatını kaybetti, yaralı sayısı ise yüzlerce. Göstericiler ‘demokrasi’ diye bağırıyorlar, ancak herkes biliyor ki gösteriler siyasi olmaktan çok mezhepsel karakterde ve olayların kısa sürede Şii-Sünni çatışmasına dönmesi işten bile değil. Eğer Bahreyn’de Sünni monarşi çökerse, yerine Şiilerin geleceği çok açık. Üstelik bu yönetim Tahran’dakine benzer bir rejim de olabilir. Eğer İrancılık Körfez’in karşı yakasına sıçrarsa bundan azımsanmayacak kadar büyük Şii azınlıkları olan diğer Körfez ülkelerinin de etkileneceği açık. Başka bir deyişle ABD ve Batı bölgede demokrasiyi destekleyeyim derken, karşısına genişlemiş bir İran nüfuz sahası ile daha radikal ve Batı karşıtı Arap rejimleri de çıkabilir. *** Arap isyanlarını ‘Arap Baharı’ olarak selamlayan ABD, sürecin kontrolden çıkabileceğini Libya ve Bahreyn örneklerinde gördü. Bu nedenle tam gaz giden gösterileri şimdilerde frenlemeye çalışıyor. Yemen’de göstericiler yerine Cumhurbaşkanı Salih’e destek işaretleri vermesi ve bazı kral ve emirlerle yakın temasa geçmesi bunun açık göstergesi. ABD olayları frenlemek için harekete geçti, ancak süreç bundan sonra fren tutacak mı, bunu zaman gösterecek.
<< Önceki Haber ABD Ortadoğu’da frene basıyor Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER