Japonya’daki deprem ve tsunaminin dehşet verici sonuçlarını ekranlardan izliyoruz. Okyanusun 24 km derinliğindeki 8,9 büyüklüğündeki deprem 130 kilometre uzaklıktaki Sendai kentini 10 metreyi bulan dalgaların yıkımına uğrattı. Ancak felaket filmlerinde göreceğimiz sahneler yaşandı. Uçakları, gemileri, trenleri, otomobilleri tsunami dalgaları yuttu. Evler, köprüler yıkıldı. Ağaçlar söküldü. Binlerce insan felaketin kurbanı oldu.
Ölü sayısının 1300’ü aştığı bildiriliyor.
Fukuşima bölgesindeki
nükleer santraldan sızıntı alarmı ise depremin en ürkütücü yanıydı.
Depremin açığa çıkardığı enerjinin 600
atom bombası kadar olduğu saptanmış.
Japonya’nın kuzey ve
doğu sahillerini etkileyen Tokyo’da da hayli şiddetli hissedilen sarsıntıların
Marmara depreminin 35 katı büyüklüğünde olduğu bildiriliyor.
Bu boyutta bir felaket Japonya’nın yüz yıldır yaşadığı depremlerin beşincisi olarak kayda geçti.
Deprem tehdidi kadar, yapılaşma başta deprem bilinci çok yüksek bir toplumda yaşanan felaket her şeye karşın can kayıplarını 8,9’a göre hayli sınırlandırıyor. Bu büyüklükte bir depremin denizden 130 km ilerde ve 24 km derinde gerçekleşmesi karadaki yıkımın boyutlarını azaltıyor. Japonya’daki yapılaşma da yurttaşları daha korunaklı hale getiriyor.
Tsunaminin sonuçları ise
Endonezya depremindeki gibi korkunç. Binlerce insan, dev dalgaların ve çamur denizinin ortasında kaldı.
Felakete
boyun eğdi.
20. yüzyılda felaketin adı savaşlardı. İki dünya savaşı ve çok sayıda bölgesel çatışma insanlık tarihine utanç verici sayfalar ekledi.
Soykırım. Gaz odalarında öldürülen, yakılan insanlar. Nagazaki ve Hiroşima’ya atılan atom bombası. Birkaç dakika içinde kül olanlar.
Vietnam savaşı,
Körfez savaşı, ABD’nin 11 Eylül’de uğradığı saldırı.
Afganistan ve
Irak işgalleri.
Yeni çağı ise “çevre felaketleri” tehdit ediyor.
Küresel ısınma; iklim değişikliğinin göstergesi kuraklık, yıkıcı
fırtına ile seller, deprem ve tsunamiler...
Yeryüzü
çağlar boyunca
doğal felaketlere uğramış ancak istatistikler, felaketlerin sıklığı ve yol açtığı can ve mal kayıpları açısından ürkütücü bir tablo çıkarıyor. Artan nüfus, kentleşme, kullanılan enerji türleri -nükleer santral- gibi gelişmişlik göstergeleri yeni riskler doğuruyor.
Japonya depreme dayanıklı şehirler kuruyor ama daha geçen ay Yeni Zelanda’da kısa süre arayla gerçekleşen iki depremden sonuncusunun yüzlerce insanın hayatını alması için 6,3 şiddeti yetti.
Bu
manzara İstanbul odaklı Marmara depremiyle ilgili
hazırlıklar konusunda uyarıcı olmalı.
21. yüzyılın çevre felaketleri,
gıda güvenliğini de tehdit ediyor.
Enerji fiyatları arttıkça gıda maliyetleri de yükseliyor,
açlık ve
yoksulluk sınırındaki insanlardan oluşan “çevre mültecileri” ortaya çıkıyor.
Tehlikenin farkında mıyız?!
Doğaya karşı savaşta şansımızı zorluyoruz.
Çevreye saygı ve duyarlılık lütfen.