Her illegal yapı için medya vazgeçilmez bir hayat sahasıdır.
Propagandanın her türü ve kitlelerin manipülasyonu için medyaya, isabetli adımlar atabilmeleri için istihbarata, finansman desteği için sermayeye ve eylemler için silahlı-silahsız kadrolara ihtiyaçları vardır.
Ergenekon yapılanmasının medyaya yönelik yoğun ilgi ve planlamaları ele geçen dokümanlarla ortadaydı.
Ergenekon 1. iddianamesinde yer alan
Ulusal Medya 2001 dokümanı,
Televizyon Analiz Yönetim ve Geliştirme Dokümanı,
Kanal 6 Yönetim ve Geliştirme
Projesi ve Dergi Analiz Projesi bu medya planlamasını göstermekteydi.
Bunlar Ergenekon'un yazılı ve görsel medyada tam olarak konuşlanabilmesinin proje ve çalışmalarıydı.
Özellikle
Cumhuriyet gazetesinin reorganizasyonunu da içeren Ulusal Medya 2001 dokümanı, teferruatlı bir
yönetim ve yapılanma projesi olup, sanıklar
Doğu Perinçek, Adnan Akfırat,
Veli Küçük,
Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan'dan ele geçirilmişti.
Oldukça güncel ve Ulusal Medya 2001 dokümanının yeni versiyonu olan Ulusal Medya 2010 dokümanının Doğu Perinçek ocağından yetişen Soner Yalçın'ın Oda'sından çıkması kuşkusuz hukuki bir öneme sahiptir.
Çünkü bu dokümanlarda Ergenekon'un aktivitesini artırmak ve demokratik sistemin sabote edilmesi için hangi görsel ve yazılı basın faaliyetlerinin yürütüleceği sistematik olarak anlatılmaktadır.
Oda TV kaynaklı yayınların ve kitapların Ulusal Medya 2001, özellikle Ulusal Medya 2010 dokümanı istikametinde paralellik göstermesi göz ardı edilecek bir şey değil.
Yalçın Küçük ise Ergenekon 3. iddianamesinde; Ergenekon'un
PKK'yı yönlendirmesi ve
kontrol altına alması görevini üstlenmesiyle suçlanıyordu.
Yalçın Küçük'ün PKK kamplarında
teröristlere doktriner eğitim verdiğinin görüntüleri bile yansıdı medyaya.
Oda TV operasyonunda ise Yalçın Küçük'ün Oda'nın PKK politikası konusundaki yönetmeni imajını içeren bilgi ve belgeler ele geçirildi.
"PKK'yı zayıf gösterecek yayınlar yapmayın" şeklinde Yalçın Küçük tarafından yazıldığı iddia edilen notlar, Oda'dan çıkınca durum biraz daha netleşmeye başladı.
Soner Yalçın'ın Oda'sının Yalçın Küçük'le bağlantısına bakıldığında, Oda'nın
Nazlı Ilıcak'a olan nefreti biraz daha netleşiyor.
Zira Ergenekon 3. iddianamesinde belirtildiği üzere; Nazlı Ilıcak 12
Mayıs 2008'de Sabah'taki köşe yazısında, Yalçın Küçük'ün 1993 yılında Öcalan'la yaptığı söyleşiyi 'Diriliş'in Öyküsü' adıyla yayınladığını yazmıştı. Kitapta Küçük, Öcalan'a övgüler yağdırıyordu.
Yalçın Küçük ise savcıya verdiği ifadede, Nazlı Ilıcak'ın kendisine karşı
kampanya yürüttüğünü, 'Diriliş'in Öyküsü' kitabını yazmadığını ve okumadığını söylemişti.
Ordu üzerinden
devrimci olduğunu söyleyen...
Dağlardaki teröristlere
selam çakan...
"
27 Mayıs'ı ben yaptım, 27 Mayıs
halk devrimiydi" deyip savcıları şaşırtan...
Defterinde "1960 bir hükümeti devirmiştik. 2005 bir düzeni devirmeliyiz" "Daha büyük rolüm olmalı" yazan...
Yine Y. Küçük'ten ele geçen bir not kâğıdında, "Y. Küçük'ün
örgütü yok dediler. Hep örgütüm oldu. Hep örgüt kullandım. DEV-..., PKK, TİP hep örgütüm oldu. Deneyimli tarihsel örgütlerle devrim düşüncesi tartışmalıdır. Yükselişte hızla iktidarı alıp
örgütlenmek gerekiyor" yazan bir Yalçın Küçük'ün Oda ile bağlantısı elbette ki soruşturulmalıdır.
Çünkü savcılar, Ergenekon 3. iddianamesinde Yalçın Küçük'ü
terör örgütü yöneticisi olarak sevk etmişlerdi.
Acaba Oda Yalçın Küçük'ün ideologluğunu yaptığı yeni gölge örgüt mü?
Oda'dan çıkan belgede ise; "Yalçın hoca ile görüşüldü, Hoca önerilerini anlattı, kısaca not aldık, projeyi hazırlayanlara iletilmesini istiyor" yazıyor.
Projeyi hazırlayanlar kimler?
Böyle bir görünümde
Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın Oda'yla ilişkisinin soruşturulmasından daha tabii ne olabilir?
***
Mesele sadece Halk TV'yi ele geçirmek mi?
Ergenekon'un
CHP ve MHP'yi yönlendirme, MHP'nin başına tasvip ettikleri bir genel başkan getirme projeleri unutulmamalı.
İklim Kaleli olayı hem Kılıçdaroğlu'nun kontrol altına alınması hem de Baykal'ın bir daha asla kalkamayacak şekilde gömülmesi izlerini taşıyor.