Gültekin
Avcı ile aramızda süren polemiğin bazı okurlarımızı çok endişelendirdiğini görüyorum.
"Ne olur birbirinize düşmeyin; karşılıklı konuşup anlaşın, unutmayın ki siz aynı taraftasınız" diye mailler alıyorum. Benzeri mailleri Gültekin Bey'e de gönderdiklerini söylüyorlar.
İki yazar arasındaki fikir tartışmasının,
demokrasiden yana olan insanları bu kadar endişelendirmesi aslında çok garip bir durum. Ama onları yadırgamıyorum. Polemiklerin
kavga dövüşsüz sonuçlandığı o kadar ender ki rahatsız olmakta haklılar. Sözde "gerçeği bulmak" için
beyin jimnastiği yapan insanlar sonunda birbirinin yüzüne bakamaz hale geliyor. Ama böyle kötü bir gelenek oluştu diye polemikten vazgeçmek de çözüm değil. Çünkü bir fikri sağlamlaştırmanın ve netleştirmenin bilinen en etkili yolu, onu karşı fikirle tokuşturmaktır. O yüzden polemikten vazgeçmek diye bir lüksümüz olduğunu düşünmüyorum.
Bu girişten sonra konumuza geçebiliriz.
Gültekin Avcı, benim "Örgüt üyeliği ancak açık talimat ilişkisi ortaya konulabilirse ispatlanmış olur. Eğer üyelik iddiası telkin, arzu,
tavsiye gibi muğlak, keyfi, yoruma bağlı kavramlara bağlanacaksa, somut biçimde ispatlanması son derece zor bu kavramlara dayanarak gazeteci
örgüt üyeliği ile suçlanacaksa, işimiz gerçekten zor demektir" cümlelerime karşı talimatın şart olmadığını, bazen örgüte üye olmanın bile şart olmadığını, hatta telkin ve tavsiyeye bile gerek kalmayabileceğini söyledikten sonra şöyle devam ediyor:
"
Basın faaliyetinin amacı il
legal bir yapının amacıyla örtüşmemeli."
"İllegal örgütün illegal amaçlarıyla gazetecilik faaliyeti birleşirse veya paralellik arz ederse, savcı bunu soruşturmak zorundadır."
İşte Avcı ile tamamen zıt düştüğümüz nokta tam da burası.
Benim düşünceme göre, basın faaliyetinin amacının illegal bir yapının amacıyla örtüşmesi ya da paralellik göstermesi hiçbir şey ifade etmez. Legal platformda mücadele veren insanlarla illegal örgütlerin söyleminin, programlarının ve amaçlarının paralellik göstermesi o kadar sık rastlanan bir durumdur ki, eğer hukuk devletleri paralellik ortaya çıktığı noktalarda
dava açmaya kalksaydı,
muhalif örgüt ve kişilerin büyük çoğunluğunun yargılanıyor olması gerekirdi. İllegal bir
terör örgütü ile muhalif bir aydın arasındaki fark, farklı düşünmeleri değil, fikirlerini hayata geçirmek için seçtikleri yolun farklı olmasıdır.
Düşünün ki, eğer "basın faaliyetinin amacının illegal bir yapının amacıyla örtüşmesi" suç sayılacak olsaydı, şimdiye kadar "Demokratik
Özerklik" lehine yazı yazan yüzlerce gazetecinin PKK'yla bağlantılı olma iddiasıyla yargılanması gerekirdi. Zira herkesin bildiği gibi, "Demokratik Özerklik" PKK'nın en önemli amaçlarından biri. Aynı şekilde, federatif yapıyı savunan bir parti olarak Hak-Par'ın da aynı amacı taşıyan PKK'yla bağlantılı olmaktan dolayı kapatılması gerekirdi. Allah'tan ki Ana
yasa Mahkemesi böyle bir mantık yürütmedi ve Hak-Par'ı kapatmadı.
Gültekin Avcı'nın bir başka cümlesi de şöyle:
"
Gazetecinin anayasal bir ilke olan demokrasiyi yok edebilecek faaliyetler içinde olma özgürlüğü yoktur."
Bu argüman size çok tanıdık gelmiyor mu? Bütün bir 28
Şubat süreci boyunca darbeciler ve onların savunucuları, Refah-Fazilet-
AK Parti çizgisinin gizli amacının demokrasiyi yok etmek olduğunu; demokrasiyi yok etmeyi amaçlayan bir siyasi partiyi savunmanın da suça iştirak anlamı taşıdığını söyleyip bize saldırmadılar mı? Bizi gaflet ve delalet, hatta hıyanet içinde olmakla suçlamadılar mı? Yüksek
Yargı, kendine göre bir
laiklik tanımlaması yaparak başörtüsü yasağının kalkmasını savunan Fazilet Partisi'nin "demokrasi karşıtı" olduğuna karar verdiği zaman buna karşı çıkmadık mı?
O zaman Gültekin Avcı da bütün namuslu aydınlar gibi 28 Şubatçılar'ın yaptıkları bu "demokrasiyi yok etme" suçlamasına karşı çıkmadı mı? O tarihi tecrübeyle bir kez daha kimin, ne zaman, demokrasi karşıtlığını nasıl
tarif edeceğinin belli olmadığını görmedik mi? Peki nasıl oluyor da bu tecrübeyi yaşayan biri şimdi "demokrasi karşıtı olmak" gibi genel bir ifadeye dayanarak basın özgürlüğünün kısıtlanmasını savunuyor?
X x x
Gültekin Avcı benim
hukukçu olmadığım ve bazı yasa maddelerini bilmediğim için yanlış düşündüğümü söylemiş. Doğrusu yazısını okuyunca hukukçu olmadığıma şükrettim. Çünkü eğer hukukçu olmak, insanın eleştirel aklını törpülüyorsa, kimi yasa maddelerini hukukun evrensel ilkelerinin üstünde tutma noktasına getiriyorsa, bir aydın için korkunç bir tuzak demektir.
Avcının bir şanssızlığı da, Terörle Mücadele Yasası gibi Türkiyeli demokrat hukukçular tarafından da, Uluslararası Af Örgütü'nden
Avrupa Birliği'ne kadar birçok uluslararası kuruluş tarafından da, yoğun eleştirilere uğrayan ve değiştirilmesi istenen bir yasaya atıf yapmış olması... Demokrat bir hukukçunun böyle bir yasaya atıf yapması gerçekten büyük talihsizliktir. Avcı'nın gönderme yaptığı yasa tehlikeli yorumlara açık olabilir; basın özgürlüğünün çanına ot tıkanmasına cevaz verebilir ve yargıçlar bu yasalara dayanarak gazetecileri yargılayabilirler. Ama bu yargılamayı kamuoyu vicdanında meşru hale getiremezler.