Darbenin medya ayağı


Bugün 12 Mart. 1971'de askerler yine siyasete bir muhtıra ile müdahale etmişlerdi. O günleri gayet iyi hatırlıyorum. Yine medya ön saflardaydı. Aradan 10 sene geçmemişti ki askerler 12 Eylül'de kanlı bir darbe gerçekleştirdiler. Ortam olgunlaşsın diye, darbeyi bir sene geciktirdiler, her gün ortalama 10-15 kişi öldürülüyordu, aynı silahla sabah ülkücü akşam solcu vuruluyordu. Medya yine önemli rol oynuyor, kutuplaşma ve çatışmaları körüklüyordu. 1997'ye geldiğimizde 28 Şubat post-modern darbesi oldu. Meşru bir hükümet askerlerin zoruyla düşürüldü. Yüksek yargı gibi medyanın merkez bölümü askerlerin önünde ceketlerini ilikleyip brifing (talimat) aldılar. En son aynı senaryo -başarısız kalsa da- 27 Nisan 2007'de sahneye konuldu, aynı medya başrollerdeydi. Son tutuklamalar dolayısıyla kıyametler kopuyor. "Türkiye'de iktidar muhaliflerini susturuyor, ifade özgürlüğünü kısıtlıyor, sivil vesayete doğru gidiyoruz" diye etkili bir propaganda malzemesi çıkarılıyor. Sanki birileri hem geçmiş darbelerdeki rolünü hatırlıyor hem acaba darbeler ve darbecilere karşı genel bir soruşturma açılırsa "Sıra bana da gelir mi?" diye kaygı duyuyor. Belki bir gün gelir 27 Mayıs'tan 27 Nisan'a bütün darbe ve müdahaleler soruşturulur. Biraz da bu kaygılarla yoğun bir kampanya yürütülüyor. Belli ki bu kampanya etkili oluyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bile "kaygılı" olduğunu dile getirdi, arkasından "darbe karşıtı bazı yazar ve gazeteciler" savcıların hangi delillere dayanarak gözaltı ve tutuklamalar yaptığını açıklamalarını beklemeden aynı koroya katıldı. Tabii ki hepimiz "kaygılı" olmalıyız, sanıkların ve şüphelilerin temel hakları konusunda da duyarlı olmalıyız, ama cumhurbaşkanından sıradan insana kadar öncelikli kaygımız darbeler konusunda olmalı değil mi? Darbeyle rejimin altüst olmasından, iddianamelerde yer aldığı gibi yüz binlerce insanın işkenceden geçirilmesinden, ölüm listelerinin infazından daha büyük kaygı olabilir mi? Acaba darbe olsa, mesela Sayın Cumhurbaşkanı orada durabilecek mi? Darbe teşebbüslerine karşı bir mücadele veriliyor, önemli sayılabilecek mesafeler de alındı. Ama henüz "darbe tehlikesi" geçmiş değil. Darbe heveslileri belki artık başarılı olamazlar. Onlara "giderek zemin kazandıkları" yolunda vehme kapılmalarını sağlayacak şey, "AK Parti veya R. Tayyip Erdoğan'ın siyasetteki rakipleri"nin ihtiraslarıdır. AK Parti'yi eleştirmek haktır, fakat darbecilerin değirmenine su taşıyacak dil ve davranışlar, İttihatçılığın hortlamasına hizmet eder sadece. Daha önce yazdım: ABD'deki Yahudi lobileri, neo-conlar, bugünkü İsrail yönetimi, Avrupa'da Türkiye'yi AB kapısında tutmak isteyen bir lobi ve Ergenekoncular etkileşime girip şu formül üzerinde çalışıyorlar: "Türkiye çok önemli, gözden çıkarılamaz. Ama AK Parti'yle olmuyor. AK Parti'nin alternatifi yoksa R. Tayyip Erdoğan'la bu iş gitmemeli!" Ergenekon davasıyla ilgili üç temel eleştirim var: 1) Mahkeme kararıyla elde edilmeyen delillere itibar edilmemeli, mahkeme kararıyla toplanmış deliller de müptezel bir şekilde medyada kullanılmamalı, bu sanıkların haklarını zedeler. 2) İtalya'da Gladio davası 6-7 sene sürmüştü, biz sürecin iyileştirilmesine çalışalım; tutuklamalar cezaya dönüşebilir. 3) Bütün sanıklar mahkeme son kararını verinceye kadar masumdurlar, suçluymuş gibi muamele görmemelidirler. Ama bu, savcıların ve hâkimlerin elinin kolunun bağlı kalması gibi bir sonuca yol açmamalı. Üç nokta önemlidir: a) Bu ülkede güçlü bir darbe geleneği var, darbe heveslileri ayakta. Bir irade askerlerin sivil siyaset üzerindeki vesayetinin sona ermemesi için direniyor, fırsatını bulsa darbe yapar. b) Darbelerin medya ayağı hayli kuvvetlidir. Darbe ihtimali varsa, 'darbenin medyası' da vardır. Hiçbir meslek grubu dokunulmaz değildir. c) 27 Mayıs'ı hazırlayan Ulus ve Akis mevkutelerinin çizgisi ve ideolojisi bugün medyada hâlâ etkilidir. Malum medya gruplarının sicilleri bozuktur. Dolayısıyla hiçbir savcı darbe davasını yürütürken medyadaki darbecileri göz ardı edemez.
<< Önceki Haber Darbenin medya ayağı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER