Dikkatli okur bilir ki, bu sütunda alan dışına çıkmamaya özen gösterilir. Her telden çalmak yerine, daha çok
Türkiye'nin dış siyaseti ve dünyada ülkemizi ilgilendiren gelişmeler ele alınır.
Galiba bu hafta biraz farklı olacak. Çünkü içeride öyle şeyler yaşanıyor ki, etkisi sınırları aşıyor.
Ergenekon davası kapsamında savcının önce Oda TV'ye, sonra
Kaşif Kozinoğlu,
Ahmet Şık ve
Nedim Şener gibi isimlere yaptığı
operasyon, sadece içeride tartışmalara yol açmadı. Washington'da kafaları karıştırdığı gibi,
Avrupa Parlamentosu'nda kabul edilen Türkiye Raporu'nu doğrudan etkiledi. O kadar ki, şimdiye kadar her türlü manipülasyona rağmen Türkiye'de demokrasinin yanında yer alan
Yeşiller bile ciddi sarsıldı.
Daha önce
AK Parti aleyhine yapılan bütün karalamalar ve Ergenekon'u önemsizleştirme
kampanyalarına rağmen her fırsatta bu davanın Türkiye'nin demokratikleşmesi için bir fırsat olduğunu söyleyen AP Türkiye Raportörü Ria
Oomen-Ruijten de bu son dalgadan etkilendi. O ki, 12 Eylül'deki
referandum ve
Ergenekon davası lehine tutumu yüzünden
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun ağır suçlamalarına
hedef olmuştu. CHP, şimdi tezlerini doğruladığı için alkışladıkları
raporun sahibi
Ria Oomen-Ruijten'i, AK Parti'nin hediyeleri yüzünden 12 Eylül'e
destek vermekle itham etmişti. Şimdi de Türkiye Raporu'nu eleştiren AK Partili yöneticiler.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'yi
basın özgürlüğü dahil birçok alanda güçlü şekilde eleştiren son rapor için "Sipariş üzerine hazırlanmış, dengeli değil" dedi.
Başmüzakereci Egemen Bağış da raporun "at pazarlığı şeklinde hazırlandığını ve gerçeklerle ilgisi olmadığını" söyledi. Cumhurbaşkanı Gül'ün yorumu daha soğukkanlıydı: "Köklü reformlara övgünün yanı sıra bilgi eksikliğinden kaynaklanan bazı yanlış değerlendirmeler de var."
Halbuki düne kadar anayasa değişikliklerini destekleyen ve Ergenekon davasını fırsat gören Avrupalılara, CHP ve çizgisindekilerin yaptığı hakaretler kadar olmasa da AK Parti'nin rapora aşırı eleştirileri de doğru değil. Avrupalıları hoşumuza giden şeyler söylediğinde iyi, aksi halde kötü görmek, eskide kalması gereken, iktidarı ve muhalefetiyle yeni Türkiye'ye yakışmayan bir tutum.
Tabii, Avrupa Parlamentosu'nda bu tür raporların nasıl partizanca hazırlandığını, bağlayıcı olmadığını ve son rapora giren her şeyin doğru olmadığını hatırlatmaya bile gerek yok. AP raporlarında yazılanlardan çok, 27 ülkeden her siyasi görüşün temsil edildiği bu
platformun Batı kamuoyunun Türkiye'ye bakışını yansıtan bir barometre olması daha önemli. Her barometre gibi havadan nem kapan ve anın refleksini yansıtan bir platform. Oradaki havayı belirleyen, Türkiye'deki muteber kamuoyu liderlerinin olaylara bakışı, ulusal ve uluslararası medyanın yaklaşımı ve tabii üyelerin kişisel bilgi ve temasları.
Mesele Ergenekon ve son tutuklamalar ise son rapordaki havanın en büyük sorumlusu, bu konudaki duruşları Avrupa'da dikkate alınan
gazete ve kalemlerin olayın içyüzünü anlamadan yaptığı aceleci yorumlar. Sağ, sol, liberal kökenli demokrat kalemler, öyle hava estirdi ki, Oda TV'den Dani Rodrik'e geniş bir çevrenin birkaç yıldır sürdürdüğü kampanya adeta bu isimlerce doğrulandı. Tabii, buna kapıyı açan da derin devletle kapıştığı varsayılan 2 gazeteciye dokunulması, operasyonun zamanlaması, kamuoyunun geç bilgilendirilmesi ve tutuklamalardı.
Birkaç istisna dışında demokrat isimler fena savruldu. Mesela, ilk gün
Taraf, "Ergenekon bu mu?" diye
manşet attı;
Nazlı Ilıcak, "
Adalet Bakanı, neden
Zekeriya Öz'ün soruşturulmasına izin vermiyor?" diye yazabildi. Alper Görmüş uyarana kadar günlerce Ahmet Şık'ın Nokta'daki Darbe Günlükleri'ni yazan gazeteci olduğuna inanıldı.
Sonra savcının açıklaması, kozmik
belge ikazı, Varan2,
Ulusal Medya 2010 planı,
İklim Bayraktar üzerinden planlanan
şantaj ortaya çıkınca, yorumlar daha dengeli hale geldi, ama iş işten geçti. Halbuki önceki operasyonlarda da şüphelenip hepsinde yanıldıklarını hatırlayarak biraz daha ihtiyatlı tavır alsalardı, Ergenekon açısından kritik olan demokrat Avrupa'nın duruşuna bu kadar zarar vermemiş olurlardı. Umalım, polis de yargı da demokrat medya da olanlardan
ders alır. Aksi halde yarın 28
Şubat soruşturması başlar ve o süreçte rol aldığı bilinen gazetecilere dokunulursa, yine aynı vaveyla kopar. Yine içeride olduğu kadar dışarıda da kafa karıştıran "Korku İmparatorluğu Türkiye" bir sonraki yazıya kaldı.