İran'ın kaçırdığı iki altın fırsat!


Ortadoğu'yu sarsan yeni devrimlerin İran'ı ne kadar etkileyeceği ve Mısır, Bahreyn ve Yemen'de değişim taleplerini destekleyen bu rejimin içerideki muhalefeti bastırarak düştüğü çelişkiyi anlatan yazıya ilginç tepkiler geldi. "Devrimler İran'ı nasıl etkileyecek?" başlıklı yazıyı Today's Zaman da eşzamanlı yayınladığı için gazetenin İranlı okurları da görüşlerini paylaşanlar arasındaydı.E-postalardan birinde Ahmedinejad yanlısı İran vatandaşı şöyle diyordu: "Unutmayın ki, milyonlarca insan sokağa çıkıp mevcut hükümeti destekledi. Bu insanlar İranlı değil mi? Bu insanları birinin mağlup edebileceğini mi sanıyorsunuz? Belli ki, sen İran halkını tanımıyor ve bu yüzden durumu anlamıyorsun." Musevi taraftarı olduğu anlaşılan biri ise şöyle sesleniyordu: "Yaşasın. Konuyu gündeme getirdiğiniz için teşekkürler. İran ülke olarak Tunus ve Mısır'dan farklı. Ama sonuç aynı olacak. Çünkü baskı uzun süre devam edemez." İktidar ve muhalefetten gelen mektuplardaki üslup, İran'daki kutuplaşmanın boyutuna işaret ediyor. Bir taraf alkışlıyor, diğer taraf öfke duyuyor. Halbuki İran önemli komşularımızdan biri. Halkının özgürlüğü ve refahı, bize olumlu şekilde yansıyacağı gibi, sıkıntısı da yansıyacak. Ayrıca Türkiye, Mısır ve İran, Ortadoğu'nun 3 bölgesel aktörü. Ortadoğu'nun geleceğine kafa yoran herkesin İran'da olup biteni takip etmesinden doğal ne olabilir? Bu perspektiften bakınca, İran'ın, önüne çıkan fırsatları değerlendirmekte zorlandığı anlaşılıyor. Fırsatlardan ilki, İran'ın 5. Cumhurbaşkanı Seyyit Muhammed Hatemi idi. Değişime açık, ılımlı insani özellikleri ve birikimi ile Hatemi'yi, halk büyük coşku ve umutla destekledi. Humeyni'nin sağlığında kültür bakanlığı yapan, İslami ilimler kadar felsefeyi bilen Hatemi, 1997'deki ilk seçiminde oyların yüzde 69'unu; 2001'deki ikinci seçimde ise yüzde 77'sini almıştı. O, seviyeli fikirleriyle dünyada İran'a bakışı olumlu yönde değiştirdi. Mesela, 2001'in BM tarafından Medeniyetler Arası Diyalog Yılı ilanı onun girişimiydi. Hatemi, belki İran için bir Özal misyonu üstlenebilirdi. Dünyaya açabilirdi ülkeyi. Ama rejimin muhafızları buna izin vermedi. Kurulu düzen, esasen rejimin içinden biri olan bu adamın elini kolunu bağlayarak, seçimlerde vaat ettiği hiçbir şeyi yapamaz hale getirdi. Her sözü havada kaldığı gibi, özgürlükler konusunda birçok geri adım atıldı. Halktaki umutlar boşa çıktı; normalleşme fırsatı kaçtı. 2009'da bir fırsat daha çıktı İran'ın karşısına. Sanki normal bir demokrasiymiş gibi müthiş renkli bir seçim kampanyası yaşandı. Reformcu ve muhafazakâr diye ayrılan iki cephe arasında, ekonomiden dış politikaya, nükleerden kültüre her konuda çok canlı tartışmalar oldu. İran ve dünya medyasından bütün bu tartışmayı izlemek mümkündü. İki taraf da rejimin ana çerçevesi içinde, kurucu lider Humeyni'ye dil uzatmadan, karşı devrimden söz etmeden konuşuyordu. Mutlaka farklar var, ama Türkiye örneğinden bakılırsa Hamaney-Ahmedinejad cephesi CHP'yi; Musevi-Kerrubi çizgisi ise CHP saflarından kopan, ama yine de beyaz sınıfa mensup Menderes-Bayar'lı DP'yi andırıyordu. Dünyanın meraklı bakışları altında seçim yapıldı; ama bu sorun da burada başladı. Resmî rakamlara göre, Ahmedinejad çizgisi kazandı, ama muhalefet o kadar ciddi eleştiriler getirdi ki iddialar bizim şaibeli 1946 seçimini hatırlatıyordu. Sonuçta muhalefet sokağa döküldü ve paniğe kapılan rejim de gösterilerin önünü almak için şiddetle bastırdı. Şimdi tüm Ortadoğu halk gösterileriyle sarsılırken, İran'da büyük tedirginlik var. Çünkü halk içten içe huzursuz. Seçimin şaibeli olduğunu düşünen milyonlar ve bunlar kadar da Ahmedinejad'ın meşru cumhurbaşkanı olduğuna inanan var. Bu gergin atmosfer ne kadar sürdürülebilir, kestirmek güç. Ama şunu görmek zor değil: Şayet Humeyni zamanında başbakanlık yapmış; içeriden bir isim olan Musevi, hain ilan edilip ev hapsine alınmak yerine sandık sonucuna göre iktidara getirilseydi, bugün İran daha rahat olurdu bu isyan dalgası karşısında. Böyle yapılsa, Musevi belki de İran'ın Menderes'i olacak. Toplumun nefes almasına, rejimin normalleşmesine yardım edecekti. Endişem, bu şekilde bir evrime izin verilmeyişinin daha sert, kanlı kırılmalara ve karşı devrimlere yol açma ihtimali. Ümit ederim, yanılıyorumdur. Ama bu yaklaşıma, her iki taraftan İranlı aydınların ne diyeceğini merak ediyorum.
<< Önceki Haber İran'ın kaçırdığı iki altın fırsat! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER