Türkiye ne zaman önünü görmeye başlasa, rahat bir nefes alacak fırsat bulsa "Kaos Severler Kulübü" mensupları harekete geçiyor.
Onlar Türkiye nefes aldığı zaman adeta
nefes darlığı yaşıyorlar. Buna tahammül etmeleri mümkün değil. Çünkü onlar hep karanlık içinde hareket etmeye alışmışlardır. Puslu havalar onların yollarını bulmasının ön şartıdır.
Karanlıktan beslenenler bu psikolojiyi ülkenin önüne bir çıkış yolu formülü olarak koyacak çeşitli yöntemlere sahiptirler.
Bu kulübe üyelik başvuruya tabi değildir, gönüllülük ve niyet esastır. Bu yüzdendir ki, hiç yan yana gelmeyecek kişiler kendilerini bu
çatı altında bulabilirler.
Giriş serbest çıkış zor
Gazetelerin yazdığına göre
PKK 15 Şubat'ta şehir yakmayı planlamış. Düşünebiliyor musunuz; bizler Türkiye'nin şehirleşmesinden,
ekonomik ve toplumsal gelişmenin göstergesi olarak bahsederken, bundan heyecan duyarken, birileri şehirleri ateşe vermekten heyecan duyuyor. Terör örgütlerinin varlık sebebi
terörü üretmek olduğu için, bunların heyecanını, psikolojisini anlamakta zorluk çekmeyebiliriz. Ama bazıları var ki onların Türkiye'de yaşanabilecek bir
kaosa bel bağlamaları oldukça ilginçtir.
Bir TV programında konuşan İshak Alaton'un,
Balyoz Planı çerçevesinde ortaya çıkan belgelerde yer aldığı söylenen
darbecilerin ekonomik programına yönelik bilgilere dair değerlendirmeleri oldukça dikkat çekicidir. Darbe planının ekonomik hedefleri arasında bulunan "birçok şirkete el koyma, yabancıları sınır dışı etme, bankaların yönetimine generalleri getirme, para basma konusunda yeni ilkeler belirleme" gibi birçok konuyu sanırım Alaton da şaşkınlıkla karşılamış olacak ki haklı olarak şu tepkiyi veriyor: "Bunlar ülkeyi 24 saat içinde batırırlar."
Kaos senaryolarının biri bitmeden diğeri
gündeme geliyor. Geçtiğimiz günlerde bazı gazetecilerin başrolünde yer aldığı
Ergenekon'un bir parçası olduğu iddia edilen
operasyon medyanın önemli bir kısmında büyük bir tepki ve yapay bir şaşkınlıkla karşılandı. Yapay diyorum çünkü herhalde medyadakiler birbirlerini biliyorlardır.
Söz konusu operasyonun gazetelere yansıyan bilgilerine göre, bu gazetecilerin örgütlediği yayın kuruluşunun akla gelmeyen muhabirleri, haber kaynakları söz konusudur.
İstihbarat örgütlerinin belli elamanlarıyla, gazeteciler arasında her zaman bir
iletişim olabilir diye meseleye bakılırsa, sunulan bilgilerin gizli niteliğinin bu yayın organları vasıtasıyla açığa vurulması nasıl izah edilecektir.
Kaos severlerin planı açıktır; Türkiye'nin
demokratikleşme sürecini engellemek için öncelikle meclisin çalışmalarının sabote edilmesi gerekmektedir. Meclis'in yaptığı her yasayı, "askeri vesayeti" sınırlandırmaya dönük her adımı, hukuk devletini güçlendirecek her düzenlemeyi , "Sivil dikta kuruluyor" yaygarasıyla kamuoyunda
küçük düşürmeye çalışmak, bilhassa kamuoyunun endişeli kesimlerini heyecanlandırmak, işlerin yolunda gittiğine dair iyimserlik psikolojisindeki insanları dahi "Acaba gerçekten bir şeyler mi oluyor,
sivil dikta kuruluyor da biz
demokrasi mi zannediyoruz" gibi kaygılara sevk etmek, kulüp çalışmasının gündelik faaliyetleri arasındadır.
Hangi yol
Bugün, "Ergenekon davasının TSK'yı yıpratma, etkisizleştirme,
Atatürk devrimlerini kaldırarak, kurulacak şeriat devletine imkân yaratmak için sürdürüldüğü " iddialarını kim ciddiye alır? Demeyin...
Eğer medya aracılığıyla etkili bir şekilde bu iddiaları kanıtlayacak, güçlendirecek, inandırıcı hale getirecek yalan haberleri, sözde
tartışma programlarını, bu konulara teksif ederek gündem bunlarla oluşturulursa, elbette bu tür iddialar bile müşteri bulabilir.
PKK çizgisinden kopma erdemini gösteremeyen, o çizgiye hapsolmuş insanların, teröre dayanan bir stratejiyi sürdürmeyi
siyaset zannederek bu yolda ısrarla devam edenlerin "
Güneydoğu barut fıçısı haline gelmiştir, patlamaya hazırdır" gibi bölgeyi terörize ettiklerini adeta
itiraf eden ve bununla Türkiye'yi tehdit etmeye kalkanların kaos yaratma arzularıyla, Ergenekon odalarında demokrasi düşmanı tavırları nasıl yaygınlaştırırız, arayışlarının yollarının kesişmesine tesadüf mü diyeceğiz.
Türkiye ilginç bir yol ayrımından geçiyor, bir tarafta Türk modernleşmesinin
kalkınma, demokratikleşme çizgisinin ürettiği
ümit ve özgürlükler yolu, diğer tarafta ise kaos içinde terörden cinayete, "faili meçhulden-faili belliye", karanlık bir yol...
Bu yollardan hangisi Türkiye'nin geleceğine çıkar dersiniz...