Etyen Mahçupyan
Gazeteciler ve
gözaltı
Ergenekon kapsamında yapılan
arama ve
gözaltılar bir meşruiyet eşiğini geçme tehlikesi ile karşı karşıya...
Oda Tv adlı internet sitesinin yöneticisi Soner Yalçın'ın ardından bu şirket ile bağlantılı olan birçok kişi daha yargıya sevk edilmiş durumda.
Bunlar arasında dikkat çeken iki kişi var:
Nedim Şener ve
Ahmet Şık. Her ikisi de Ergenekon ağının deşifre edilmesi için uğraşmış, önceki yıllarda
insan hakları zemini üzerinde araştırmalara
imza atmış ve birçok
ödül almış deneyimli gazeteciler. Dolayısıyla ilk bakışta önümüzde bir
basın özgürlüğü meselesi bulunuyor ve bunu belirsizliklerin, yargının bağımsızlığı gibi klişelerin ardına saklanarak bertaraf etmek mümkün değil. Doğal olarak gazetecilik mesleği kişiyi suça dahil olma konusunda imtiyazlı hale getirmez. Bir alanda saygınlığı olan nice insanın, suça karıştığının birçok örneği sayılabilir. Ne var ki bu olayda suçun ne olduğu son derece karışık ve yargının bunu berraklaştırmaya dönük bir gayreti de gözükmüyor.
Söz konusu iki gazetecinin gözaltına alınma ihtimali bir hafta öncesinden ortaya çıkmıştı. Tüm medya organlarında menşei belirsiz olan ve ne denli sahih olduğu kamuoyunca bilinmeyen bir konuşma deşifresi dolaşmaya başlamıştı. Bu kısa metin gazetecilerin faaliyetleri ile Ergenekon soruşturmasına ilişkin
delil karartma ihtimali arasında bir bağlantı kurmaktaydı. Bugün hâlâ bunun kasıtlı bir
manipülasyon olup olmadığını bilmiyoruz. Bu belirsizlik sürdüğü sürece de, Şener ve Şık'ın gözaltına alınma nedenleri olarak ortada sadece kitap yazmaları ve bunu belirli bir
hedefe yönelik olarak kullanmaları kalıyor. Ancak buradaki 'hedef' yalnızca Ergenekon'la ilişkili değil...
Dolayısıyla ortada bu gazetenin okuyucusunu fazlasıyla ilgilendiren bir durum var: Eğer bu gazetecilerin gerçekten de
darbe girişimi ve onun uzantıları ile bağlantılı olduğu bir an önce ortaya çıkmazsa, bu
operasyonun manevi yükü muhafazakâr demokrat kitlenin üzerinde kalabilir. Bu nedenle kendisini bu kitlenin parçası olarak algılayan gazetecilerin, bu gelişmeyi titiz bir biçimde izlemelerinde ve şeffaflığı temin etmek üzere gayret göstermelerinde büyük yarar var.
Diğer taraftan yeniden söz konusu arama ve gözaltılara dönersek şunları da söyleyebiliriz: Bu operasyon savcının isteğiyle ve mahkemenin izniyle yapılıyor. Demek ki mahkemeyi ikna edecek bazı deliller mevcut. Ayrıca iki gazetecinin ötesinde, eski MİT Dış Operasyonlar Daire Şefi, bir
polis memuru ve bir polis başmüfettişinin eşi de aynı kapsamdalar. Ama unutmayalım ki, gerçekte gözaltına almaların tek tek ne denli adil olduğunu, diğer bir deyişle bazı gerçek zanlıların yanına kasten eklenerek birilerinin bu iki gazeteciyi susturmaya çalışıp çalışmadığını bilmiyoruz.
Bu fazlasıyla belirsiz ve karmaşık tabloyu daha da bulanıklaştıran iki faktöre daha değinmekte yarar var... Birincisi yargının gazetecilik mesleğinin kendine özgü niteliğini hiçbir biçimde anlamamasıdır. Ergenekon soruşturmasında da yapılan şey, suçu temel alarak zanlıların tüm bağlantılarına potansiyel suçlu muamelesinin yapılması. Ne var ki gazetecilik mesleği, suç dünyasının içine adım atmayı, ilişki kurmayı gerektirebilir ve bu durum söz konusu gazetecileri
örgüt üyesi haline getirmez. Bazı gazetecilerin bilerek herhangi bir örgüte üye olmaları tabii ki mümkündür, ama bu ihtimalden hareketle gazetecilik faaliyetini kadük edecek bir yargı bakışı oluşturulamaz.
İkinci konu ise doğrudan gazeteciler ve gazetecilikle ilgili... Ergenekon ağının deşifre olmasıyla birlikte birçok kurumda yaşanan bölünmeler medyada da geçerli oldu. Bu durum farklı bir 'araştırmacı' gazeteci türü çıkardı. Yani belirli yerlerden gelen bilgi ve
belgeleri yayımlayan bir gazeteci türü. Böylece gazeteciler belge kaynağının uzantısı haline gelme tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar ve manipüle edilmeye açık hale geldiler. Öte yandan bu yola giren gazeteciler, önlerinde bir
kariyer buldukları ölçüde giderek daha da kolayca kendilerine sunulan belgelerin peşinden gitmeye başladılar. Bir süre sonra da artık gazeteci gibi değil, çatışmanın tarafı olarak işlevselleştiler. Hızlı yükselmek, kitap yazmak, tanınmak hoş bir şey... Ama bunun maliyeti nesnel ve mesafeli bir gazetecilikten uzaklaşmayı ima ederse, suçun bulaşmasına karşı 'gazeteciliği' bir koruma olarak kullanmak da zorlaşır.