Politik kargaşa içinde büyük resmi kaybetmeyelim!


Yaklaşık 3 yıl önce başlayan ve 2008'de iyice şiddetlenen global finansal ve ekonomik kriz 2009 yılına girildiğinde etkisini kaybetmeye başlamıştı. G20 otoritelerinin 2009 Londra zirvesinde can havliyle somut kararlar alıp uygulamaya başladıklarını gören piyasalar dipten dönmüş ve istikrarlı bir yükseliş içine girmişti. 2010 yılına gelindiğinde gelişmekte olan ülkeler krizden çabuk çıkıp büyüme hızlarını artırdılar. Ama yapısal sorunları olan gelişmiş ülkeler aynı hızda geri dönemiyorlardı. Avrupa ülkeleri özellikle finans sektöründeki sıkıntılarını sürekli halının altına süpürdüler ama piyasalar ne yaptıklarının gayet farkındaydı. Zaten altına pislik süpürecek halıları olmayan küçükleri de alaşağı ettiler. ABD'de ekonomi büyümeye geçse de istihdamın artamaması ve gayrimenkul sektöründe sıkıntıların devam etmesi sürekli "ikinci dip" endişelerini gündemde tuttu. Piyasaların buna reaksiyonu portföylerinde gelişmekte olan ülkelerin ağırlığını artırmak oldu. ABD liderliğinde gelişmiş ülkelerin ikinci dip endişeleriyle son bir çare olarak parasal genişleme stratejilerini uygulamaya koyması (yani merkez bankalarının ikinci piyasadan devlet tahvili ve diğer düşük riskli tahvilleri satın alıp likiditeyi artırması) bu yatırım stratejisini destekledi. Türkiye dahil birçok büyük gelişmekte olan ülkede hisse senedi endeksleri kriz öncesi seviyelere ya yaklaştı ya da geçti. (Grafik 1) Gelişmekte olan ülkelere gidemeyenler de hisse senetlerinden tahvillere geçerek risk iştahını azalttılar. 2010 sonuna doğru gelişmiş ülkelerde de büyüme istikrar kazanmaya ve istihdam yaratmaya başladı. Bankalar yeniden para kazanabilecek ve sermayelerini güçlendirerek kredi portföylerini büyütebilecek hale geldiler. Bu ülkelere yönelik endişeler azaldı. İkinci dip söylemleri kayboldu. Aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerde de emtia fiyat artışı kaynaklı enflasyon baskısı oluştu ve enflasyon yükselmeye başladı. Otoritelerin faiz artışları ve diğer sıkılaştırma politikaları ile bu ülkelerdeki büyüme dinamizmini dizginleyeceği beklentisi ortaya çıktı. Piyasaların bu seferki reaksiyonu ise portföylerinde payı artmış olan ve oldukça kârlı oldukları gelişmekte olan ülkelerdeki pozisyonlarını biraz azaltmak ve çok ucuz olduklarını düşündükleri gelişmiş ülkelere geri dönmek oldu. Portföyler biraz dengelendi. Toplamda piyasaların risk iştahı global ekonomik büyümenin daha dengeli ve istikrarlı olmasına paralel artıyordu. Tahvillerden çıkılıp hisse senetlerine geçilmesi de bunun bir sonucuydu. Bu ortamda K.Afrika gerginliği 2011'e daha dengeli büyüyen bir ekonominin iyileştirdiği beklentilerle girilmişken bir anda Kuzey Afrika'da politik gerginlikler ortaya çıktı. Daha önce hiç hesaba katılmadığı için piyasaların morallerini bozdu. Oynaklık arttı ve hisse senedi gibi riskli yatırım araçlarına satış geldi. Mevcut haliyle bölgenin dünya ekonomisi açısından bir önemi yok. Fas, Tunus, Libya ve Mısır'ın toplam ekonomik büyüklüğü dünya ekonomisinin sadece binde 6'sı. Ama bölge petrol ve gaz kaynakları açısından önemli. Libya ve Cezayir toplam petrol üretiminin % 4'ü civarını karşılıyorlar. Mısır'da petrol yok ama Süveyş Kanalı üzerinden petrol taşımacılığı açısından çok önemli. Kargaşa bu bölge ile kalsa aslında sorun değil. Günde 8,5 milyon varil ile Rusya ve ABD'den sonra dünyanın en büyük üçüncü üreticisi olan S. Arabistan bugün günde 4 milyon tona yakın daha fazla petrol üretebilecek durumda. (Grafik 2) Kaldı ki üretimini artırıp Libya kaynaklı üretim kaybını telafi etmeye başladı bile. Ama piyasaların asıl endişesi de bu. Dünya petrol üretiminin %30'unu karşılayan Ortadoğu ülkeleri K.Afrika'ya benzer politik rejimlere sahip ve bu tür bir ayaklanma yaşama olasılıkları yüksek. K.Afrika sineye çekilebilir ama Ortadoğu petrolünün kesintiye uğraması ile petrol fiyatları çok daha yüksek seviyelere çıkar. (Grafik 3) Artık olmaz denen ikinci dip yaşanıverir. S.Arabistan kralı riski görünce 3 aydır uzakta olduğu ülkesine geri koşturup kesenin ağzını açtı ve hemen 36 milyar $'lık teşvik paketi açıkladı. Ama yine de tedirginlik devam ediyor. Ufak olsalar da Bahreyn ve Umman'daki gerginlikler de tedirginliğe katkı yapıyor. Kısa vadede Türkiye'ye etkisi de olumsuz. Zaten cari denge açığı endişelerinde aşırıya kaçılmış durumda. Şimdi buna artan enerji ithalat faturası da eklenecek. Bölgeye olan hassasiyet, çok farklı bir ülke ve ekonomi olsa da yatırımcıları Türkiye'ye daha mesafeli olmaya sevk edecek. Petrol fiyatı uzun süre 100 $ üzerinde kalırsa Merkez Bankası'nın % 5,5'lik hedefe karşı % 5,9'luk 2011 enflasyon tahmini de tutmayacak ve belki de TCMB beklenenden önce (mesela 2011 ortasında) faiz artırmaya başlayacak. Uzun vadeli düşünme zamanı Riskler belli. O yüzden piyasalar bu kadar satış yaptılar. Ama yaşananların Ortadoğu'ya sıçramayacağı öngörülebilirse olumlu düşünmek de mümkün. Birincisi, bugüne kadar kapalı kalmış ve doğal kaynaklarıyla gelir yaratma kapasitesi olan bu ekonomilerin dünyaya açılması kriz sonrasında daralan dünya ihracat pazarına bir katkı olacak. Bölge ekonomileri dünyanın binde 6'sı ama nüfusu yüzde 2'si. İkincisi, bölgedeki enerji kaynaklarına daha rahat ulaşılması gelişmiş ülkelerin parasal genişleme stratejileriyle artan petrol ve enerji fiyatlarını dizginleyici etki yapacak. Üçüncüsü, global ekonomi bugün giderek istikrarlı hale gelen büyüme dinamiği ile bu tür şokları kaldırabilecek durumda. Mevcut durum bundan 2 sene önce ikinci dip-deflasyon riskinin yüksek olduğu bir dönemde yaşansaydı piyasalar muhakkak ki çok daha panik yapacaklardı. K.Afrika'daki politik kargaşaya bu açıdan yaklaşmak ve yazımın ilk kısmındaki büyük resme göre değerlendirmek gerekir. Global ekonominin giderek daha dengeli ve istikrarlı büyümeye başladığına ve bölgedeki sıkıntılar daha fazla büyümeden kontrol edilebilirse orta/uzun vadede risk iştahının artacağına dikkat edilmeli. Tünelin ucundaki ışık gözükene kadar beklenirse geç kalınacağı unutulmamalı.
<< Önceki Haber Politik kargaşa içinde büyük resmi kaybetmeyelim! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER