Başbakan,
Orta Doğu'da yaşanan patlamaları değerlendirirken "Yılların
gaz sıkışması vardı, onlar patlıyor" yorumunu yaptı.
Ben de,
halklar zorluyor diyorum.
Ahmet Davutoğlu'nun "
Tarihin normalleşmesi" yorumunu da önemsiyorum.
Bakın,
Türkiye'de de halk
sistemi, "normalleşme"ye doğru zorluyor.
Tek parti döneminde "devlete küserek" çok partili hayata geçildiğinde, tek parti yönetiminin siyasi çizgisini iktidarsızlığa mahkûm ederek, sistemi
demokratikleşme istikametinde evrilmeye zorladı.
Orta Doğu
İslam ülkeleri ancak geriden gelebiliyor çünkü bu coğrafyada yaşanan sömürge statüsü, ardından gelen sömürgecilere uyumlu yapılar, halkın özgürce gelişimini engelledi. Ama artık oralarda da, halk etkin biçimde devreye giriyor.
Yoğun biçimde Orta Doğu'yu konuşuyoruz ama ortada bir de "Türkiye'nin normalleşmesi" gibi bir sorun bulunduğunun farkındayız.
Türkiye'deki derin yapılanmaları yargılayan Engenekon davaları sürüyor. Ordunun statüsü hep
gündemde. Yeni anayasa yapımı, seçimlerin en merkezi
tartışma konusu. Türkiye'nin dünyadaki yeri irdeleniyor.
Cumhuriyet dönemi uygulamalarına dair
dosyalar sorgulanıyor. Ve
CHP'nin yenilenmesi diye bir gündem var.
Bunların tamamı, rota tayini veya temel mesele niteliğinde.
Bunların tamamı, Türkiye'nin sistem yapısı ile alakalı.
Ortada ilginç bir tevafuk bulunduğunu görmemek mümkün değil.
AK Parti'nin yönettiği Türkiye'nin, bölgedeki yeni yapılanmaya örnek olması bir, aynı AK Parti'nin içeride "Türkiye'nin normalleşmesi"ne öncülük etmesi iki...
Tarih bu iki olguyu birbirine tevafuk ettirdi desem, herhalde yanılmış olmam.
Bugün burada ben, bu öncülük misyonunda, AK Parti'ye, "CHP'nin normalleşmesi"ne katkıda bulunmak gibi bir
çağrı yapmak istiyorum.
"CHP'nin normalleşmesi" ifadesi, son kurultayda Kılıçdaroğlu'nun önerisi ile Parti Meclisi'ne seçilen ilahiyatçı
bilim adamı Muhammed Çakmak'a ait. Doç. Çakmak, "CHP normalleşirse Türkiye normalleşir" gibi bir söz söyledi.
Hani "
Allah söyletti" denir ya, bana göre aynen öyle.
Yukarıda da saydım, Türkiye'nin temel meseleleri arasındadır CHP'nin normalleşebilmesi.
Soru şu:
Nasıl olacak bu?
Bir soru da şu:
AK Parti'nin CHP'nin normalleşmesine katkıda bulunması mümkün olabilir mi?
Bence olur. Hatta zaten AK Parti çıtası, CHP'yi normalleşmeye zorluyor bile denebilir.
"AK Parti nasıl halkla bütünleşiyor, CHP'nin halkla bütünleşmesi için ne yapılabilir" gibi bir
arama çabası bile, böyle bir dönüşümün motoru değil midir? İşin özünde halkı tanımak, halka yaklaşmak, halkla barışmak, halkın değerlerini önemsemek, halkın değerleriyle çatışmamak gibi şeyler varsa ve klasik CHP, "Halka rağmen"ci çizgide geldiği için halktan kopmuşsa, "CHP nasıl normalleşir"in cevabı da ortaya çıkıyor.
Bir gerçek şu:
CHP'yi yene yene, halkoyu ile eze eze onu normalleşmeye zorlayabilirsiniz.
Ama sanırım bu tür kuşatmalarda bir kapıyı da açık bırakmak gerekir ki, oradan ricat mümkün olsun.
İşte AK Parti'ye bunu hatırlatmak isterim.
Diyelim CHP, halkın beklediği istikamette dönüşümler içine girmek istiyorsa, bunu kolaylaştırmak yolunda adımlar atılabilmeli bana göre.
Diyelim
Sezgin Tanrıkulu, Türkiye'nin en kadim sorunlarından birisi olan "
Kürt sorunu" konusunda CHP adına bir hamle yaptırmak istedi. Dedi ki: "Gelin hakikatleri
araştırma komisyonu kuralım!" Evet bu
teklif Öcalan'ın teklifi. Ancak Türkiye'nin, diyelim son 80-90 yılı içinde, gün yüzüne çıkarılması gereken ve birçoğu ürkütücü olan "hakikatler" yok mu?
Ergenekon davaları, bir anlamda böyle bir hakikat araştırması değil mi? Ergenekon çerçevesine girmeyen daha bir yığın kanlı ve karanlık dosya bulunmuyor mu?
AK Parti, "Hadi CHP bir hakikatleri araştırma komisyonu kursun, biz de
destek verelim, hatta TBMM'de böyle bir yapı kuralım, Ergenekon-
PKK ilişkisine kadar araştıralım" dese olmaz mı? Bence olur.
Bakın şimdi,
Dersim arşivinin açılması tartışması var. Kılıçdaroğlu çağrıda bulunuyor:
"Başbakan'ın yüreği yetiyorsa Dersim arşivlerini açsın."
Hatta biraz kışkırtıyor: "Açmıyorsa korkuyordur, yürekli değildir. Yürekli adam konuşmaz, bütün belgeleri açar kamuoyuna" diyor.
Dersim'li olan, muhtemelen ailesinde Dersim yarası yaşayan bir kişi olarak Kılıçdaroğlu'nun bu "kışkırtıcı" üslubunu anlamak mümkün. Belli ki hem Dersim'le ilgili gerçeğin ortaya çıkmasını istiyor hem de bunu kendisi yapmak istemiyor. Başbakan'ın yardımına ihtiyaç duyuyor. Ancak "Senin yardımına muhtacım" gibi bir üslupla değil, "Yüreğin yetiyorsa" gibi bir üslupla ortaya çıkarak, CHP'de, diyelim
Onur Öymen gibilere yem olmak istemiyor.
Ne yapmalı?
Bence, Başbakan ve AK Parti, bu tür konularda CHP'nin normalleşme hamlelerine yardımcı olmalı. Bana göre CHP'nin normalleşmesi, Mısır'da ya da Tunus'ta devrim gerçekleşmesi kadar hayatidir. Bilmem anlatabildim mi?
Sarkozy'ye en iyi
jest:
Sarkozy geldi gitti. Gelişi ve gidişi, Türkiye'ye yönelik istiskal içeriyordu. Ona en iyi cevabı, Başbakan Erdoğan, Kanuni'nin "Ben ki ... sen ki..." diye başlayan ve biten ünlü mektubunu
hediye ederek,
Melih Gökçek uğurlarken
sakız çiğneyerek verdi. Cumhurbaşkanı Gül'ün düşük diplomatik muamelesi ise esti taçlandırdı. Sarkozy bunu fazlasıyla hak etti.