Türkiye, ahtapot gibi her yanımızı saran karanlık bir yapıyla
hesaplaşıyor.
Avrupa Gladio olarak bilinen bu yapıyla 70'lerde yüzleşti.
Sadece İtalya'da içinde
cumhurbaşkanı, baş
bakan, bakan da olan 7 bini aşkın insan gözaltına alındı.
Bizdeki karşılığı geçmişte Özel
Harp ve Kontrgerilla olan bu yapıya hiç kimse dokunamadı.
Susurluk Skandalı'ndan sonra tutuklanan birkaç özel timci dışında kimsenin üzerine gidilemedi.
İşte bu yapı 90'larda karşımıza
Ergenekon olarak çıktı. Şimdi Ergenekon denilen derin yapıyla mücadele sürüyor. Hukuk içinde önemli bir noktaya gelindi. Ama daha işin başındayız. Ergenekon direniyor. Çünkü hâlâ çok canlı ve hâlâ
siyasette, orduda, medyada ve iş dünyasında etkili...
Genç bir
avukat dostum şöyle diyordu:
"Bir ülkeyi üç güç yönetmek ister. Silahı olanlar, parası olanlar ve siyaset yapanlar. Bugüne kadar Türkiye'yi ağırlıkla iki güç yönetti;
silah ve para sahipleri. Şimdi ilk kez siyaset öne geçiyor. Kavganın asıl nedeni bu..."
Geçmişte
sivil siyaseti ve siyasetçileri şamar oğlanına çeviren silah ve para sahipleri bugün ellerindeki gücü kaybetmemek için her yolu deniyor.
Tıpkı geçmişte yaydığı "komünizm geliyor" korkusu gibi bir süre "şeriat gelecek" korkusunu pompaladı. Tutmayınca "sivil dikta" veya "faşizm" devreye sokuldu.
İşin doğrusu ilk kez hukuk içinde bu "karanlık ilişkiler" açığa çıkarılmaya çalışılıyor. 1948'de
Sabahattin Ali'nin öldürülmesinden bu yana bu ülkede sürekli
faili meçhul cinayetler işlendi.
Ama ne yazık ki tek bir cinayetin bile arkasındaki güç açığa çıkartılamadı. Bu işte bir gariplik yok mu?
Var hem de çok... En önemlisi de hiçbir siyasi gücün bugüne kadar bu tür yapıların üzerine gidememesi... 1977'nin güçlü Ecevit'i bile kendisine atılan kurşunun hesabını soramadı.
Ergenekon ahtapot gibi her yanı sarmış güçlü bir yapı. 90 yıldır hesap sorulmamasının nedeni de bu.
Türkiye'nin bu karanlık yapıyı hukuk içinde
tasfiye edebilmesi devrim niteliğinde bir adım...
Hem de kansız devrim...
SABAH