Soğuk Savaş'a doğan bizler hem ülkemizde, hem dünyada çok şey gördük, yaşadık. "Mucizeler Yılı" 1968'in rüzgârlarında savrulduk.
"Olmaz" denilene, Rusya'da komünizmin çöküp Sovyetler Birliği'nin dağıldığına
tanık olduk. Şimdi de tarihi günler yaşıyoruz...
Arap dünyası özgürlük ve
demokrasiye uyanıyor. Yine "olmaz" denilen oldu, Arap otokrasileri tek tek yıkılmaya başladı.
Tunus'tan, Mısır'a oradan Libya'ya yayılan
halk devrimleri, bütün Arap dünyasını sallıyor, etkileri İran'a ta Çin'e kadar uzanıyor. Arapların uyanışından hem dünya, hem de
Türkiye için çıkarılacak dersler var. Bunların bazılarını şimdiden sıralamak mümkün.
Evet, halk devrimlerinin geleceği konusunda pek çok belirsizlik var; birçok iniş çıkış yaşanabilir, ama bir şey muhakkak: Arap dünyasında demokratikleşmenin yolu açıldı, artık geriye dönüş yok. Bu ne (son örneği Irak'ta görülen türden) dışarıdan dayatılmış, ne de (en iyi bizim bildiğimiz) "yukarıdan aşağıya," devlet eliyle gelen türden bir demokrasi. Arap dünyasına demokrasinin kapısını, Tunus ve Mısır'da siyasi özgürlük talebiyle ve yeni medyayı kullanarak seferber olan halk kitleleri açtı; hem de
silahsız, şiddetsiz, yalnızca sokaklara dökülerek.
Bu "aşağıdan yukarıya" gerçekleşen devrimlerle, çoğunlukla
Müslüman Arapların din ve kültürleri gereği ancak eli sopalı diktatörler tarafından yönetilebileceğine dair, Batı'da yaygın İslamofobik ve ırkçı tezler çöktü. Arap halkları bu devrimleriyle haklı bir gurur duyuyor ve özgüven kazanıyor. ABD ve Avrupalı müttefikleri bugüne kadar
İsrail'le uyumlu ilişkiler kurdukları sürece Arap otokrasileriyle iyi geçindiler; gerek Tunus'ta, gerekse Mısır'da diktatörlere karşı son ana kadar da tavır almadılar. Ama, bundan böyle halklarını şu veya bu ölçüde temsil eden Arap yönetimleriyle iş yapmak durumundalar.
Temsili Arap yönetimlerinin İsrail'in
Filistinliler üzerinde işgal ve boyunduruğunu sürdürmesine rıza göstermeyeceği muhakkak. ABD ve Avrupalı müttefikleri için, İsrail'i kayıtsız şartsız destekleme politikalarını terkedip,
Oslo barış sürecini canlandırma ve İsrail'le Filistin arasında kalıcı barış için çalışmaya başlama zamanı geldi. Geçenlerde yazdığım gibi, İsrail için de aklını başına toplama ihtiyacı hiç bu kadar acil bir hal almamıştı. Arap devrimleri kaçınılmaz olarak, İsrail halkının ve
Yahudi diyasporasının, İsrail'in huzur ve güvenliğinin Filistinlileri işgal ve boyunduruk altında tutmakla değil, ancak adil bir barışla mümkün olacağını kavramalarına yardımcı olacak.
Arap devrimlerinde Türkiye'nin de tuzu var. Ayaklanan Arap halklarının gönlünde, Türkiye gibi hem dini inançlarına bağlı, hem de
modern ve demokratik bir
toplum olma özleminin yattığını gözleri gören herkes görüyor. Türkiye'nin Arap halklarının gönlünün kazanmasında, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin izlediği çok yönlü dış politikanın, bu bağlamda
Ortadoğu halklarıyla siyasi, iktisadi ve kültürel ilişkileri geliştirme politikasının hatırı sayılır bir rolü olduğunu aklı başında kimse inkar edemez.
Türkiye'de "
eksen kayması" iddiası çöktü; Türkiye Ortadoğu'dan değil, Ortadoğu Türkiye'den esinleniyor... Aklı başında Amerikalılar ve Avrupalıların, AKP iktidarında Türkiye'nin Ortadoğu'da demokratikleşmeye yaptığı katkıyı görmeleri ve artık (Neocon ve İsrail lobisi kaynaklı) "eksen kayması" iddialarını bir kenara bırakmaları zamanı geldi. Zaman, Türkiye'yi AB'den dışlamak isteyen Avrupalı siyasilerin de daha iyi düşünmeleri için bir fırsat sağlıyor.
Arap uyanışı, Türkiye'yi de aklını başına toplamaya davet ediyor. Bütün kurum ve kurallarıyla AB normlarında bir demokrasiyi yerleştirmek zorundayız. Bu yalnız kendi iç güvenlik ve refahımız için değil, bütün bölgeye esin kaynağı olduğumuz için de böyle.
Kürt yurttaşlarımızın demokratik taleplerini karşılamak, PKK'nın silah bırakıp
siyaset yapmasına giden yolu açmak zorundayız. Kürtleriyle barışan bir Türkiye'yi kimse tutamaz!