Dünyanın geri kalanı, heyecanlı bir aksiyon filmi izler gibi bakıyoruz Ortadoğu'ya. Bir sonraki sekansı öngörememenin heyecanı, merakıyla ve aslında biraz da sıkıntısıyla... Tunus'un isyanı, Mısır'ın devrimi ve
Libya'nın iç savaşı sayesinde, 30 – 40 yıllık eli kanlı, acımasız diktatörlerin acizliğine, moda deyimle kağıttan kaplanlar gibi, birbiri peşisıra sırt üstü düşüşlerine
tanık olduk, oluyoruz işte. Prematüre bir bebek gibi geldi üstelik bu dalga, tüm analistleri, stratejistleri, uluslararası ilişkileri uzmanlarını bi-çare bırakan bir zamansızlıkla...
Kimileri bu hareketleri sınıfsal bir düzlemde okuyor, bazıları doğu'nun yoksullarının artık burjuva özlemi çekmeye başladığına inanıyor, kimisi de Arap dünyasındaki kıvılcımı, "
demokrasi" ve "
adalet" talebinin yaktığını, dolayısıyla Doğu'nun
İslam nedeniyle geri kaldığı ve bu dinin demokrasiyle uzlaşamayacağı tezinin büsbütün çöktüğünü düşünüyor, yani
Kuzey Afrika'da olan biteni oryantalizmin iflası olarak niteliyor.
Bu yorumlardan sonuncusu bendenizin en makul bulduğu
analiz, ama şurası kesin; bundan sonra Batı dünyası ve Türkiye'nin eski elitleri "tembel, cahil ve pis Araplar" cümlesini kurarken bir kez daha düşünecek ve daha da önemlisi, dünyanın bu koskoca coğrafyasına karşı geliştirdiği ideolojik temelli entelektüel ilgisizliğini yeniden gözden geçirecek.
Dünya artık İslam aleminin sadece petrolüyle ilgilenmenin yeterli olmadığını, oryantalizmin tezlerinin diktatörlükler gibi bir bir çöktüğünü, devrimin hasının ve âlâsının Arap dünyasından çıkabileceğini gördü. Bence süperdi. Dünyaya atılmış harika çalımdı, başarıların devamını dileriz.
Ama benim asıl ilgimi çeken başta
Kaddafi olmak üzere, diktatörlerin yüzleri... Suratındaki botokslar ve deformasyonlarla
Michael Jackson'ın Libya versiyonu görüntüsü veren Kaddafi'nin yüzü, o kadar eski, o kadar karşılıksız duruyor, o kadar abes bir görüntü veriyordu ki...
Eski zamanlara aitti, tıpkı Michael Jackson gibi. O yüzü düzeltme hamleleri, Kaddafi'nin Batı'ya yakınlaşarak üstündeki kem gözleri azaltmaya çalışmasının kifayetsizliği kadar beceriksiz bir düzeltme çabasıydı.
Bu devrimleri biraz da böyle değerlendirdiğimizde bile olan bitenin ne kadar önüne geçilemez olduğu anlaşılabilir. Hatta o surata bakıldığında olan biten her şey anlaşılabilir.
Çünkü, o eski, ulaşılamaz, astığı astık kestiği kestik, insanüstü görünümlü yüzler, eskide kaldı. O yüzlerin ardındaki beyinler, o beyinlerin muhakemesinden türeyen
yönetim biçimleri, o yönetim biçimlerinin öngördüğü toplumun iradesini yok farzeden siyasi anlayış bitti artık, bitti.
O yüzler, fizik kurallarına meydan okuyanların, yeryüzünün dönmesi, zamanın akması karşısındaki yenilgilerinin yansıdığı bir aynaydı. Mübarek'in, Bin Ali'ye, Kaddafi'nin yüzüne baktığınızda anlayabilirdiniz; o diktatörlükleri sürdürme iştiyakı, ölüme direnmek kadar beyhude bir çabaydı.
Gücün tanımı çoktan değişmiş, yönettiği halkın üzerinde etki bırakma kriteri, "korku" olmaktan çoktan çıkmıştı. Sert yapan, "psycho"ya bağlayan, bıçkın çöl bedevisi efekti yaratmanın, "yakarım bu ülkeyi" pozlarına durmanın, asabi ve boşluk kaldırmayan bir karakteri varmış gibi göstermenin artık alıcısı yoktu.
Kaddafi'nin toplatılmış göz kapakları, torbaları alınmış gözaltları, gerilmiş yüzü, spastikmiş izlenimin veren mimikleri ve havalı gözlüğüyle dünya dışı bir varlık statüsünden savurduğu tehditler, yaptığı kıyaslamalar artık anlamsızdı. Zombiler dönemi bitti.
Binlerce öngörüde bulunulabilir, ama kesin olan sanırım şudur: Arap dünyasında bir devir kapanmış, bir diğeri açılmıştır. Umarım, yeni
siyaset, ABD menşeli değil,
yerli, halkçı ve demokrat olur.
Fasıl ve fasıl
Daha geçtiğimiz
haftasonu, İBB
Kültür Müdürlüğü tarafından düzenlenen meşk ve fasıl geleneğinin
Cumhuriyet devrindeki en önemli temsilcisi Cahit Gözkan programını izledikten sonra, fasıl ve meşkin aktarım ve anlayış aracı olarak işlevinin değerini düşünürken Fehmi Koru'nun fasıl davetini almak ilginç oldu. Koru'nun ev sahipliğini bilenler bilir, ayrıca anlatmayalım ama şu haber ilginçti: Armada Fasıl Kulübü de "rakılı" bir fasıl geleneği başlatmış. Taklitlerinin çıkmasına mı sevinelim, sonuç itibariyle tasavvufu, dini motifleri ve uhrevi aşkı da içeren klasik fasıl geleneğinin rakıyla taçlandırılmasına mı şaşıralım bilemedik.