Dün
Libya olaylarının hâkimiyetindeki gündemin içinde dolanırken, elli yıldır hayatımızdan söküp atamadığımız Milli
Güvenlik Kurulu’nun toplandığını da gördüm.
Habere göz attım. Bakar bakmaz görünen şey
Milli Güvenlik Kurulu’nun terkibiydi...
Bir yanda hükümet...
Diğer yanda askeri
bürokrasi...
Üstelik bu anayasal kurum...
Tabii darbecilerin yaptığı anayasanın.
Hangi demokraside “askeri memurlarıyla” anayasa gereği toplanan bir
sivil hükümet var?
Üstelik...
Kuvvet komutanlarının
Genelkurmay Başkanı’nın beyanları dışında farklı bir kelam etmeyeceği düşünülür ise Milli Güvenlik Kurulu, seçimle gelmiş sivil yöneticilerin temsil ettiği “
halk iradesiyle” Genelkurmay Başkanı’nın eşit kabul edildiği bir kurul.
Bunu kim, ne zaman kaldıracak onu da bilmiyorum; bildiğim
referandum ertesi 29
Ekim Resepsiyonu’ndan beri demokratik bir zemin kayması olduğu...
Tabii Norveç’e değil de Mısır’a örnek gösterilen
Türkiye için askerlerin yargılanıp tutuklanması bile çok ileri bir adım...
Ama Hasdal’a gittikçe artan askeri komuta ziyaretini de gözden kaçırmayın...
İleri demokratik adımların kurumsallaşmadığı, mevzuatın da değişmediği bir ortamda yaşamaya devam ettiğimizi de asla unutmamak gerek.
Özal döneminden 28 Şubat’a geri dönen bir ülkenin evladıyız...
***
Aşağıdaki habere de gene yukarıdaki düşüncelere dalmışken rastladım...
“Bayreuth
Üniversitesi,
Alman Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg’in doktor unvanını aldığını açıkladı.
Bayreuth Rektörü Rüdiger Bormann, zu Guttenberg’in bilimsel yükümlülükleri büyük ölçüde ihlal ettiğini, bu nedenle doktor unvanının kaldırıldığını belirtti.
Alman siyasetinde yıldızı giderek parlayan isimler arasında gösterilen ve Bayreuth Üniversitesi’ne verdiği tezde kaynak belirtmeden alıntılar yaptığı ortaya çıkan Savunma Bakanı Guttenberg, Federal Parlamento’dan da özür diledi.
Doktora tezinde intihalle suçlanan
Almanya Savunma Bakanı, Alman kamuoyunda bir haftayı aşkın süreden bu yana hakkında yöneltilen iddia ve suçlamaların ardından Federal Parlamento’da milletvekillerinin konuya ilişkin sorularını yanıtladı.
Guttenberg, hatanın kaynaklarının izini kaybetmesinden kaynaklandığını öne sürerken, ‘doktor unvanını kullanmaktan vazgeçerek sonuçlarına da katlandım. Bu gerçekten acı veren bir adım. Arka planda bunun güvenilirliğe zarar verdiğini söylüyorlar, ancak ben güvenirliğin bir insanın hatalarını kabul etmemesi halinde zarar göreceğine inanıyorum’ dedi.”
“İntihal”, siyasetçinin değilse de bilimadamının mutlak intiharıdır...
Haberde benim ilgimi çeken Alman Savunma Bakanı değil...
Yapması gerekeni gözünü kırpmadan yapan Alman Üniversitesi ve Rektörü.
Kıyaslama, düşünmenin pratik bir yöntemidir ama çok etkilidir.
Bizleri, rahatça, abana abana övünebilmek için böyle bir araçtan yoksun bıraktılar...
Biz, kıyası yeryüzü ile değil, kendi kendimizle yapar ve Acem geleneğini sollayacak bir abartıyla da sabah
akşam övünürüz...
İttihatçı geleneğidir bu...
Palavrayı bir yana bırakarak kendi kendimize sorsak:
Almanya’daki olay Türkiye’de vuku bulsaydı acaba sonuç ne olurdu?
***
“Aynısı olurdu” diyen kaç kişi vardır, bilemiyorum...
Ama aynısı olmayacağı için, Türkiye ile aşağı yukarı aynı nüfusa sahip Almanya’nın yıllık üretimi 3 trilyon dolar civarında iken, bizimki 600 milyar dolar civarında...
Ya da...
Kestirmeden söylersek bir Alman yaklaşık beş Türk’e bedel...
Niye mi böyle?
Orada üniversite, intihalci Savunma Bakanı’nın gözünün yaşına bakmazken, biz elli yıldır Milli Güvenlik Kurulu’nu yerinden kıpırdatacak bir iradeyi gösteremediğimiz için...