Ortadoğu, siyasi zemin üzerindeki geleneksel bütün yapıları yerle bir eden şiddetli bir deprem geçiriyor. Elbette duruma vaziyet etmeye çalışıyorlar, ama ABD ve
Avrupa "Bu nasıl bir deprem?" diye sorup şaşkınlıklarını da dile getiriyorlar.
Patlamaları tetikleyen, Tunus'ta Zeynel Abidin bin Ali'nin ülkeyi terk etmesiyle bir anda kitlelerin korku duvarını aşması oldu, bu Mısır'da Mübarek'in de devrilmesiyle diğer ülkeleri bir ateş denizi gibi sardı. Şimdi devrim fırtınası yaşanıyor.
Sivil-medeni veya kanlı, eninde sonunda Batı'nın malzemesiyle
çürük zemin üzerinde inşa edilmiş bulunan siyasî yapılar (askerî diktatörlükler, otokrat rejimler, monarşiler) yıkılıp gidecek. Şimdilik fıkıh usulünün temel bir kuralı hükmünü icra ediyor: "Def'i mazarrat celb-i menafiden evladır/ Zararın defedilmesi, faydanın celbinden önceliklidir". Önce çürükler temizlenecek. Çürük yapıları enkaza dönüştüren yerin altından gelen derin sarsıntı, fay hattının kırılmasıdır.
Deprem gibi, sosyal ayaklanmalar, patlamalar ve sarsıntılar İlahi sünnete (tabii ve sosyal yasalara) bağlı olarak cereyan ederler.
Tunus'ta olayların başladığı aralık ayından beri kendi ülkelerindeki sorunlara, bölgeye ve dünyaya Batılıların perspektifinden bakanlar büyük bir kaygıya düştüler: "Sakın Arap âlemi
İran türü bir
İslam devrimine sahne olmasın, sakın
Müslüman Kardeşler, İslamcılar inisiyatif kazanmasın!" Kaygıları yatıştırmak üzere üç argümana başvuruldu:
1) Meydanlara dökülenleri yönlendiren İslamcılar değil. İslamcıların etkisi sınırlı. Her gruptan insan var. Kitlelerin talepleri
modern-demokratik nitelikte;
2) Oliver Roy, bir kere daha sahneye çıktı ve "Merak etmeyin bu siyasal İslam işi değildir." dedi. "Siyasal İslam'ın İflası"nı yazdığı günden bu yana Roy'un hiçbir görüşü doğrulanmamış olsa bile, İslamofobi'nin derin etkisindekileri rahatlatma gibi fonksiyonel bir değeri var. Herkes istediği gibi kendini avutma özgürlüğüne sahiptir elbette.
3) Bir başka argüman milyonların internet üzerinden devrim yaptıkları. Buna "sosyal medya devrimi" diyenler de oldu. Eğer devrimciler internet nesli ise, "Bizim çocuklar başarıyor" demektir, korkmaya gerek yok. Libya'da 42 yıllık dikta rejimini devirmek üzere ayağa kalkan Libyalılarda internet kullanma oranı binde 35.
Kral Abdullah ve
kraliçenin harcamalarından çılgına dönen kabilelerin haymeleri
sosyal paylaşım sitelerinin çok uzağındalar. 1979 İran İslam devriminde teyp kasetleri rol oynamıştı. Bugün de Ortadoğu devriminde internetin oynadığı rol, İslam devriminde teyp kasetlerinin oynadığı rolden fazla değil.
Gerçek olan, Ortadoğu'nun derin bir sosyal deprem yaşıyor olması. Bu
depremi tetikleyen üç ana faktör var ki, bunlar da tamamen siyasi istibdada
isyan,
ekonomik sorunlar (
yoksulluk, gelir bölüşümündeki adaletsizlik, kamu bütçesinin yağması, azgın azınlığın karunvari hayat tarzı); İslam dünyasının Batı ve
İsrail karşısında incinen gururu. Libya'daki bir pankartta şunlar yazılı: "La zille ve la ar, ha ya ahfad el Muhtar: Ömer Muhtar'ın torunları. Ne zillet ne utanç!"
Gözden kaçırılmaması gereken bir başka nokta var: Bu deprem bütün Ortadoğu'yu, belki yakın gelecekte İslam dünyasının diğer bölgelerini ve bir ihtimal diğer beşeri havzaları da içine alacaktır. Şimdilik Arapların yanında Siyahi Afrika'dan
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne kadar benzer ayaklanmalar baş göstermiş bulunuyor. Talabani'nin bölgesi
Süleymaniye, Barzani'nin bölgesi
Erbil ve diğer
Kürt kentlerinde gösterilerin ardı arkası kesilmiyor. Bağdat'ta meydana dökülenler Amerika'nın öldürdüğü yüz binlerce erkeğin geride bıraktığı dul kadınlar ve yetimler.
Eğer bu devrim fırtınasından sonra, eski rejimlerin yerini Batı'nın ambalajladığı paketin alacağı düşünülüyorsa, bu büyük bir yanılgıdır. İsyan küresel kapitalizme, farklı grupları bir arada yaşatamayan ulus devlet modeline ve özellikle Müslüman dünyanın sistemin dışına itilip ötekileştirilmesine, aşağılanıp gururun incinmesine karşıdır.