Bu satırları, bir
darbe sonunda
Libya'da iktidarı ele geçirip tam 42 yıl bu
ülkeyi keyfince yöneten
Albay Muammer
Kaddafi'nin Bingazi'de
isyan eden halkın üzerine
bomba yağdırma emrine uymayan iki kıdemli
pilot albayın uçaklarıyla birlikte
Malta adasına inip
sığınma hakkı istediğini duyduktan sonra yazmaya başladım.
Kaddafi 1942'de doğmuş bir asker. 1969 yılında Sunusi hanedanının son kralı İdris Türkiye'de
tedavi görürken onu deviren
darbeci subaylardan biri.
Yüzbaşı rütbesi ile girdiği
devrimci komite iktidara el koyunca 27 yaşında sembolik olarak albaylığa
terfi ettirilmiştir. Generallik rütbesini istemese de ülkesinin
silahlı kuvvetlerinin başkomutanı unvanını almıştır. Kaddafi'nin başka unvanları da vardır: "Libya Arap Cemahiresinin Sosyalist Halkının Bir
Eylül Büyük
Devriminin Rehberi" ve "Devrimin Rehberi ve Kardeş Lideri" gibi... Bu "kardeş" sözcüğünün 1969'dan beri ülkenin "büyük biraderi" anlamına geldiğini ve hayatın her alanında her ferdini gözetim altında tuttuğunu Libyalılar iyi biliyorlar.
Kaddafi bugün kraliyet
ailesinden gelmeden dünya yüzünd
e devlet başkanı sıfatını en uzun taşıyan kişi. Libya 1552 yılında bir
Osmanlı vilayeti olduğundan beri onu en uzun yöneten kişi de o.
Kendisi gençliğinde sosyalizm ile Arap milliyetçiliğinden türetilmiş bir ideoloji ile Arap toplumlarını çok etkilemiş olan Mısır'ın önderi
Cemal Abdül Nasır'a büyük hayranlık duymuş. Onun izinden giderek ülkesini benzer bir düzen kurmaya çalışmış. Bu amaçla başına geçtiği Devrim Komuta Konseyi ile ülkesini
demir bir yumrukla kafasına göre yönetmiş. Unvanlarına 1970 yılında başbakanlığı da eklemiş. (Bu sıfatı 2 yıl sonra bırakmış.) İkinci adamı olmayan otoriter bir rejimde muhalefete hiç izin vermemiş. Ne de olsa kurduğu
sistem ona göre mükemmel ve onu eleştirmek halka ve ülkeye karşı hıyanet.. Muhaliflerinin peşinden içeride ve dışarıda
ölüm timleri göndererek onları susturduğu biliniyor.
Tıpkı Mao'nun Kırmızı Kitap'ı gibi, o da doktrinini
Yeşil Kitap'ta topladı ve Kuran'dan sonra onun okullarda, toplantılarda ve hayatın her anında okunmasını zorunlu kıldı. Bu totaliter anlayışın bir benzerini, aylara aile fertlerinin adını verecek kadar dengesi şaşmış olan Türkmenistan'ın
vefat etmiş olan eski Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı Ruhname adlı kitabıyla sergilemişti. Bu tür liderlerden bir de
Kuzey Kore'nin "sevgili" önderi Kim İl Jong kaldı.
Tüm bu diktatörler halklarını ezmek, kendi iradelerini onlara dayatmak hakkını nereden alıyorlar? Hiç merak ediyor musunuz? Ben ediyorum doğrusu. Birisi sırf elinde silah var diye kendisini halkından nasıl daha üstün görebiliyor? Bizden daha iyi düşündüğü, daha iyi bir gelecek planı olduğu inancıyla bizim özgürlüğümüzü kendi amaçları için
rehin alma hakkını nasıl kendinde buluyor?
Nasıl bir gerekçe ile milyonlarca insanı köleleştirip kendi bildiği veya inandığı şeyin onların düşündüklerinden, inandıklarından daha üstün olduğunu iddia ediyor? Kuzey Kore'de Konservatuvarda okuyan tiyatro öğrencileri "sevgili önderlerini mutlu etmek için" okuduklarını söylüyorlar. Müzik öğrencileri de "bir
müzik, tiyatro, fotografi ve film dahisi olan sevgili önderlerinin" dünyaya saçtığı mutluluk ışığını müjdelemek için
şarkı söylediklerini belirtiyorlar... Kim İl Jong ve onun kölesi haline gelmiş olan öğretmenler öğrencilerin bunu kameralar önünde söylemesini istiyorlar ve söylendiğinde bundan memnun oluyorlar.
Nasıl bir ruh halidir bu? Sağlıklı bir insan ülkenin yüksek okullarında okuyan gençlerinin böyle konuşmasından memnun olabilir mi? Olmalı mı?
Buna benzer bir ruh haline ve uygulamaya "devrimin lideri;
Irak halkının önderi, orduların başkomutanı"
Saddam Hüseyin döneminde Irak'ta şahit oldum ve hiçbir ulusun böylesi bir muamele görerek aşağılanmasını, devleti ele geçirip ordunun desteğiyle iktidarını sürdüren dengesiz ve acımasız zorbaların yönetimini hak etmediğine inandım.
Ülkesinin servetini şahsen çalan, yandaşlarına yağmalatan, oğullarından hanedan yaratmaya çalışan ve halkının bu sapkınları sessizce kabul etmesini bekleyecek kadar gerçeklerle bağını koparan insanların yeryüzünden kökünün kazanması lazım. Ama bu
temizlik kişiler üzerinden yapılmamalı. Birilerinin diğerlerinden daha iyi, daha üstün olduğu; kendilerinin temsil ettikleri "hakikatin" kuşku duyulmayacak ve sorgulanamayacak hikmet mertebesinde olduğu anlayışının mahkûm edilmesi lazım. Bir de bu anlayışın zorla topluma kabul ettirilmesinin, milli bir görev ve ülke çıkarı sosuyla
servis edilmesi her görüldüğü yerde lanetlenmeli.