2017’de Genelkurmay Başkanı kim olacak?


Demokrasinin, hukuk devletinin en genel ilkelerinde, en temel doğrularında birleşemez isek, işimiz gerçekten çok zor. 17 Şubat 2011, Perşembe günkü Hürriyet gazetesinde Sayın Yılmaz Özdil’in “Schuster’le olmuyor, Liman von Sanders’i getirin takımın başına” başlıklı bir makalesi yayınladı. Yazı “2017’de de genelkurmay başkanı olmasına kesin gözüyle bakılan şeref madalyalı korgeneral” diye başlıyor. Balyoz davası sürecinde tutuklanan ve yine aynı süreçte annesini kaybeden korgenerale başsağlığı diliyorum, söz konusu davada da suçsuz bulunması için tüm arzumu ihsar ediyorum. Sayın Özdil böyle yazdığına göre, TSK hiyerarşisi içindeki planlamalarda altı sene sonrası için söz konusu korgeneralin TSK’nın başına geçmesi düşünülüyor demektir. TSK böyle bir planlama yapmış, paşa da korgeneralliğe kadar yükselmiş, şeref madalyası ile taltif edilmiş ise, gerçekten, böyle zor bir görev için yeterli donanıma sahip bir asker demektir diye düşünüyorum. Aksini düşünmek için en azından benim elimde bir kanıt yok. Ama meselenin başka, çok daha önemli bir boyutu daha var. Genelkurmay başkanlığı, kuvvet komutanlıkları, ordu komutanlıkları gibi görevler dış güvenlik bürokrasisi içinde çok önemli görevlerdir ve bu görevlere tayin süreci otomatik değildir, en azından olmaması gerekir, bu kararları siyasi otorite verir, vermelidir. Altı sene sonra Dışişleri Bakanlığı’nda, Maliye Bakanlığı’nda kimin müsteşar olacağını bilmemiz mümkün değildir ama nedense, gerçekten nedense, TSK içinde böyle şeyler planlanabilmektedir. Ergenekon davaları, balyoz davası hukuk davalarıdır, hepimiz yargının, temyiz aşamalarının kararlarını beklemek sorundayız. Ancak, Sayın Özdil’in bilerek ya da bilmeyerek yazdığı konu Ergenekon davalarından da, Balyoz davasındanda çok daha önemlidir. Çağdaş bir hukuk devleti ve demokrasi için bazı konularda anlaşmak zorundayız. Kamu hizmetleri ve bu hizmetleri üreten bürokratik birimler arasnda hiyerarşik bir önem sıralaması yoktur, olamaz. Tüm bürokratik birimler, TSK’da dahil olmak, üzere aynı kurallara tabi olacaklardır. TSK yönetimi ve diğer bürokratik birimlerin yönetimleri kooptatif usullerle, yani gidenin geleni belirlemesi usulüyle seçilemez. Birileri, üstelik çağdaşlık, medeniyet gibi sözleri dilinden düşürmeyenler, TSK’nın yönetiminin 2017 senesinde nasıl olacağının teşkilat içinden birilerinin belirlemesini normal görüyorsa, böyle bir durumun en sakil biçimiyle anti-çağdaşlık, anti hukuk devleti, anti-demokrasi anlamına geldiğini görmüyorlar demektir. Allah göstermesin, TSK bir savaşa girse, başarısız olsa, bunun birinci sorumlusu siyasi otorite olur; ama 2017 yönetimini asker kendisi belirlemek isterse yetki-sorumluluk dengesi altüst olmuş demektir. Türkiye’de çağdışılık, ilkellik gibi kavramların siyasetteki ilk tercümesi askerin diğer devlet birimlerinden farklı olmasını istemek, düşünmek demektir. Bu temel yanlış, hatta aptallık mutlaka aşılacak, TSK Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanacak, normalleşme konusunda bu kaçınılmaz adım da atılacaktır. Ama, değer yargıları çağ dışına düşmüş birileri hala “bizim memlekette askerin yeri farklıdır, Mirim” demeyi sürdürebilirler. Millet de onlara bir taraflarıyla gülecektir. Emin olabilirsiniz.
<< Önceki Haber 2017’de Genelkurmay Başkanı kim olacak? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER