İsmet Berkan dün
Hürriyet'te aynen şöyle yazdı:
"
Soner Yalçın İsrail ve MOSSAD'ın aleyhinde
kampanya başlattığı yeni
MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile ilgili o haberi sitesinde yayınladığında ardından da polis içinden gelen bilgilerle polis içi istihbarat savaşının bir parçası geldiğinde çok sayıda güçlü ve eli uzun kişinin, kurumun,
öfkesini üzerine çekti. Şimdi yapılan bunların intikamıdır; Soner Yalçın ve arkadaşlarına bedel ödetmektir."
Berkan'ın ortaya attığı iddia çok önemli bir iddia. Ama daha genel yayın yönetmenliği de yapmış İsmet Berkan bu iddiayı kesin bilgi gibi sunuyor. Sunduğu yer de ne idiği belirsiz bir
internet sitesi falan değil!
Hürriyet!
O zaman Berkan'a şu soruları sormak isterim: Yaptığınız yorum mu?
Yorumsa nasıl bu kadar kesin ifadeler kullanıyorsunuz?
Değilse kim bu güçlü kişiler?
Eli uzunlar?
Soner Yalçın'a öfke duyanlar?
Ve de intikam almaya çalışanlar?
Elde bu intikamın alındığını, bedelin ödetilmek istendiğini gösteren, polisin savcıyla bağlantısını gösteren kanıtlar var mı?
Varsa bekliyoruz...
Yoksa? Türk usulü gazetecilik bu mu?
Bir "Acaba" mı
Ahmet Hakan?
Ahmet Hakan Gülay
Göktürk ve
Cengiz Çandar'a yüklenmiş dün.
Biraz da alay etmiş. Nedeni
Gülay Göktürk'ün Soner Yalçın'ı kastederek "
örgüt üyeliği başka yazar çizer olmak başka" demesi. Cengiz Çandar'ın da bu ikna argümanına balıklama atlaması...
Diyor ki Ahmet Hakan: "Soner Yalçın karısını kör testereyle kırtır kıtır keserken yakalanmamış olsa biz de 'Eyvah gitti
basın özgürlüğü' diye ağlaşsak haklı olursunuz"
Diyor ki Ahmet Hakan: "Bir
ressam dolandırıcılıktan içeri alındığında tabii ki "Memlekette sanat düşmanlığı yapılıyor" diye feveran edilemez."
Diyor ki Ahmet Hakan: " Ama
Ergenekon'un açıklarını haber yapan bir gazetecinin içeri alınması durumunda elbette "
Basın özgürlüğü elden gidiyor" denir."
Diyor ki Ahmet Hakan: "Haykırılamıyorsa en azından
küçük bir "acaba" denir."
"Ergenekon açıkları haberi yapan" saptamasının doğruluğunu bir tarafa bırakalım, Ben de Ahmet Hakan'a diyorum ki:
Karşı yönde de bir küçük 'acaba'nın olması gerekmez mi? Bak bakalım çevrene küçük bir "acaba" görebiliyor musun?
Yüzlerce
faili meçhul cinayet işlenirken o çevrede "acaba" diyen olsaydı bugünü farklı yaşamaz mıydık?
"Askeri
darbeye
hazırlık suçunun" kapsamının ne olduğu konusunda anlaşamama sorunun temelini oluşturmasın?
Bildiğimiz şu var darbeciler "puslu" havaları sever. Çünkü
halk "puslu" havayı gördü mü darbe ister!
Yani iktidarın iyi yönetemediği bu nedenle de ülkede otorite boşluğu olduğu duygusu yaratılırsa halk hemen darbeden yana tavır koyar.
Bu özellikle Latin
Amerika ülkelerinde bilimsel olarak kanıtlanmış bir sonuç...(*)
Sorsanız ki savcı "Soner Yalçın'ın medya üzerinden 'puslu, kaotik' hava yarattığını nasıl kanıtladı? Bu suçu oluşturan unsurlar nelerdir?
Ergenekon sanıkları ile ilişkide olmak ve bu ilişkinin boyutu nasıl bir suç unsurudur? Tüm bunlar
tutuklu yargılanmayı gerektirir mi?" O zaman anlarım...
Ama bu soruların bırakalım yanıtlarını vermeyi, doğru soruları sormak bile hukuk alanında uzman olmayı gerektirmez mi?
(*) Perez J. Orlando, Crime and Support for Coups in Latin America, AmericasBarometer Insights: 2009 (No. 32)
Çekirgelik
Öfke ile gurur kardeştirler. (Alan Milne)