Kürt sorununun tartışıldığı,
ateşkes sürecinin kalıcı hale gelebileceği bir süreçten geçiyoruz.
Nihai amaç 26 yıldır süren "düşük yoğunluklu savaş"ı bitirip "düzovada
siyaset" dönemini başlatmak...
Ancak bu öyle kolay olmayacak gibi görünüyor.
Devlet içinde de
PKK içinde de şiddetin bitmesini istemeyenler var. Kolu her yana uzanan
Ergenekon yapılanması gibi...
İki kesimde de
sivilleşmeye muhalefet eden, sivillere saldıran bir yapı var.
Bugün
AK Parti iktidarına saldıran Ergenekon'a
destek olanlar dün ne yazık ki
sokak ortasındaki infazları susarak izledi ve askerler karşısında esas duruşa geçti.
Benzer bir şeyi PKK çevresi de yaptı. Sadece kendi içlerinde değil, Kürt coğrafyasından yükselen sivil demokrat sesler ya yok edildi ya da susturuldu. Bu yöntem hâlâ devam ediyor.
Kürt ozanı
Şivan Perwer'in,
Taraf yazarı Orhan Miroğlu'nun ve
Star yazarı Mehmet Metiner'in söylediklerinden ve yazdıklarından dolayı tehdit edilmelerinin altında bu zihniyet yatıyor.
Kürtçeyi dünyaya tanıtan
Şivan Perwer'e karşı günlerdir bir
linç kampanyası yürütülüyor. Ve "
hain,
ajan, işbirlikçi" olmakla suçlanıyor.
Doğrusu 70'lerde sesiyle tanıdığım, 2004'te Brüksel'de yüz yüze gelip 3 gün evinde kaldığım büyük Kürt ozanı Şivan'ı bu saldırıların susturamayacağını iyi biliyorum.
Garip olan devletle barış yapmaya hazırlananların, müziğiyle büyüdükleri bir sanatçıyla barışamamaları...
Peki, Şivan'la barışamayanlar 26 yıldır "savaştıkları" devletle nasıl barışacak?
Neredeyse 40 yıldır Avrupa'da
sürgün hayatı yaşayan Şivan, Kürt müziğini Sting gibi ünlü müzisyenlerle birlikte icra ederek dünya halklarına ulaştırdı.
Hep merak ederim, ona bugün "hain ve işbirlikçi" diyenler Kürt müziği ve kültürüyle ilgili kalıcı ne yaptı?
Milyonlarca dolara hükmeden örgütler neden AB ülkelerinde Kürtçeyi geliştiren okullar açmadı? Neden dünyanın herhangi bir ülkesinde
Kürtçe eğitim veren, bilim üreten bir üniversiteleri yok?
Geçen yıl Berlin'de bir Kürt eğitimciyle karşılaşmıştım. Yasal olarak anadilde eğitim hakkı olmasına rağmen okula gönderilecek Kürt öğrenci bulmakta zorlandığını söyledi.
Bu ayıp ortada dururken,
Kürtler derin kimlik sorunları yaşarken, ne yazık ki eli silahlı Kürtler, o sorunlara kafa yormaya çalışan sivilleri tehdit etti.
Ömrünü Kürtçeye adamış Şivan Perwer'in şu sözleri söylemek zorunda kalması utanç verici değil mi? "Kendi
gazete ve internet siteleri aracılığıyla 30-40
makale yayımladılar. Almanya'daki Şivan Perwer
Kültür Vakfı'nın telefonlarını açamaz hale geldik. Bazıları tehdit, bazıları
küfür ediyor. Barış konserine karşı çıktılar. O zaman Roj TV'de yayımlansın. Amaç barış, silahların susması ve Türkiye'deki çatışmaların bitmesi değil mi?"
Sahi tüm bunlar neden yapılıyor?
Perwer,
Devlet Bakanı Bülent Arınç'la görüşüp, barış mesajları verdiği için...
Peki
Öcalan, İmralı'da barış için devletle görüşmüyor mu?
Umarız bu görüşmelerden bir sonuç çıkar ve
Kürt sorunu çözülür. Tersinin sürmesi
soğuk savaş dönemini hatırlatıyor... PKK'yı yöneten
akıl da, artık soğuk savaş döneminden günümüze gelmeli...
Abdullah Öcalan, "Demokratik Uygarlık Manifestosu" isimli kitabında
Atina-
Moskova- Roma hattında yaşadıklarıyla ilgili ilginç bir saptama yapıyor:
"Üç aylık maceramdan çıkardığım dersler şüphesiz tarihi değerdedir. Bu macera olmasaydı, bu çözümlemeleri yapmam şurada kalsın, belki ya klasik bir ilkel milliyetçi ulus-devletçilikte çakılı kalacaktım ya da daha önce yaşanan yüzlerce örneği gibi hatta devlet kuranlar da dahil klasik bir sol hareket olarak kaderimi sonlandıracaktım..."
Acaba Kapitalist modernitenin asıl gücüne gönderme yapan bu analizin gereği yapılıyor mu?
Öcalan böyle düşünüyorsa PKK ne düşünüyor? Hâlâ "klasik bir ilkel milliyetçi ulus-devletçilikte çakılı" mı duruyor?
Şivan da, Miroğlu da Metiner de Kürt sorununun barış ve
demokrasi içinde çözülmesi için çaba harcayan demokrat sivil isimler...
Sivil seslere tahammül edemeyenlerin demokrasiyi gerçekleştirmeleri ve barışa ulaşmaları nasıl mümkün olacak?