Torunlarımı kıskandığımı hep hissederim. Çünkü benim gördüklerimi görmediler, yaşadıklarımı yaşamadılar.
Okuduğum kitapları okumadılar, filmleri, oyunları izlemediler, besteleri dinlemediler.
Onlar için her şey yepyeni ve orijinal olacak yaşamlarında.
Çok sevdiğim bir kitabı ikinci defa okumak, aynı filmi yeniden görmek aynı lezzeti vermiyor ki bana...
Ayrıca birbirlerinin benzeri olan olaylardan birinin yeni olması, onun eskisinden çok farklı olduğu anlamına gelmiyor ki.
Dünkü Vatan'da
Genelkurmay Başkanı'nın
Balyoz tutuklusu
generalleri cezaevinde ziyaret etmesi şöyle haberleştirilmişti:
"
Türkiye tarihinde ilk kez bir
Genelkurmay Başkanı cezaevini ziyaret etti.
Orgeneral Koşaner, Balyoz tutuklusu askerlerin konulduğu
Hasdal Cezaevi'ni ziyaret etti. 29 general ve amiralin bulunduğu cezaevindeki
sürpriz ziyaret 3 buçuk saat sürdü."
Hiçbir şey ilk değil
Bu haberi böyle yazan arkadaşlar herhalde 1960'tan sonra doğmuşlardı.
Eğer 27
Mayıs 1960 sonrasında yer alan gelişmeleri bilselerdi, bu haberi herhalde şöyle yazarlardı:
"Türkiye tarihinde bir Genelkurmay Başkanı'nın cezaevine düşmesinden 41 yıl sonra bir Genelkurmay Başkanı da cezaevine ziyaretçi olarak gitti.
27 Mayıs darbesi ertesinde Genelkurmay başkanı olan Orgeneral
Rüştü Erdelhun cezaevine atılmakla kalmamış, rütbeleri alınarak er statüsüne indirilmişti."
Yaşınız
küçük olduğu zaman demek ki belleğinizde bu tür bilgiler bulunmuyor.
Kurtuluş Savaşı'nın ünlü komutanları olan rahmetli or
generallerin, Ali Fuat Cebesoy'un, Kazım Karabekir'in, Refet Bele'nin idam talebiyle
İstiklal Mahkemesi'nde yargılanırlarken hangi cezaevinde kaldıklarını merak bile etmiyorsunuz.
Ya da yaşamının son günlerinde bir Orta
Asya zindanında eşi Naciye Sultan'a
yastık örtüsü işleyen ve bozkırlarda çarpışarak ölen Enver Paşa'nın, Osmanlı'nın "Başkumandan Vekili" olduğu aklınıza bile gelmiyor. Enver Paşa, eski Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay'ın da kayınbiraderiydi.
Kıssadan hisseler
Ama yaşadıklarınızı hatırlayarak ve yaşamadıklarınızı da okuyarak belleğinize yerleştirmişseniz, ordu-
siyaset ilişkilerindeki "Dramatik tekrar"ın farkına varıyorsunuz.
12
Mart 1971 muhtıralı darbesi ertesinde aralarında benim gazeteci arkadaşlarımın da bulunduğu bir grup "Madanoğlu Cuntası Davası" dolayısıyla Davut
paşa Kışlası'ndaki askeri cezaevine alınmışlardı.
Bir bayram sabahı onları ziyarete gittim. Şaşılacak ölçüde mutlu ve heyecanlıydılar.
Meğer Davutpaşa'nın komutanı o bayram sabahı onları ziyaret etmiş. Bu ziyareti "Demek ki orduda durum lehimize gelişiyor" şeklinde değerlendiriyorlardı.
Dilerim torunlarım bunları okuyarak öğreneceklerdir.
Askerlerin de, gazetecilerin de kendi meslekleri dışında "Cuntacılık" mesleğine heves etmelerinin sonucunun, cezaevi ziyaretlerinden iyimser sonuç çıkartmaktan başka işe yaramayacağını onlar da göreceklerdir.