Hedefteki büyükelçi ile 1 buçuk saat


Aslında bugünkü yazı için niyet, İran'ı yazmaktı. Hem Türkiye'nin bu ülkeyle ilişkilerindeki çelişkiye, hem de İran'ın Ortadoğu politikalarındaki açmaza dikkat çekecektim. Ancak niyet böyle olsa da kısmet, zor bela geldiği Ankara'da ayağının tozuyla manşetlere yerleşen Amerika'nın yeni büyükelçisi Francis Ricciardone'ye imiş. Oda TV tartışmasından çok önce Amerika'nın İstanbul Konsolosluğu'ndan arayan yetkililer, Ricciardone'nin 18 Şubat'ta İstanbul'da dış politika yazarlarıyla buluşmak istediğini, katılıp katılamayacağımı sordular. Kongre'nin 6 ay oyalamasından sonra Obama'nın istisnai yetkisiyle atadığı büyükelçiyle tanışmak cazip geldi. Tabii, elçinin açıklamalarıyla başlayan polemikler görüşmenin kıymetini artırdı. Davetliler arasında Cengiz Çandar, Mehmet Barlas, Amberin Zaman, Cüneyt Ülsever ve Sami Kohen de vardı. Normalde Türk-Amerikan ilişkilerinden Ortadoğu'daki gelişmelere birçok konu ele alınacaktı. Ama sıcak gündem yüzünden başka bir şey konuşmak çok zordu. Gazeteciler olarak biz, yaptığı açıklamadaki gerçek kastının ne olduğunu, bu çıkışın bir iletişim kazası mı yoksa Washington'ın vermeye çalıştığı bir mesaj mı olduğunu merak ediyorduk. O ise farklı düşünce çizgilerini temsil eden isimlerin hadiseyi nasıl değerlendirdiğini öğrenmek istiyordu. Önce "off the record, yani yazılmamak üzere konuşalım" dedi. Sonra, yazmak isterseniz, "Yazacağınız kısımlar hakkında bilgim olursa iyi olur." dedi. Bu tür buluşmalarda çoğunlukla önce ev sahibi kısa giriş yapar, sonra sohbet, gazetecilerin sorularıyla sürer. Bu kez ilk soruyu Büyükelçi sordu. Biz de düşüncelerimizi söyledik. Birçok kez karşılaştığım gibi gazeteciler olarak aramızda bölündük. Elçinin sözlerini eleştirenimiz olduğu gibi, yerinde olduğunu düşünenimiz de vardı. Büyükelçi, bu durumu Türkiye demokrasisinin seviyesine olumlu bir işaret saydı. Sonra kendi meramını ifade etmeye çalıştı. Önce soy isminin telaffuzuyla ilgili karışıklığı giderdi. Büyükelçiye, İtalyan asıllı ailesinin bir kısmı 'Riçardone', bir kısmı 'Rikardone' diyormuş. Yani ikisi de yanlış değil. Kızlarından biri Türkiye doğumluydu. İlk kez Türkiye'ye turist olarak 1977'de gelmiş, daha sonra birkaç kez görev yapmıştı. Elçinin konuşmasındaki temel başlıkları, kendisinin ve yardımcılarının da teyidini alarak haberleştirdim. Kanaatimce söyledikleri, hakkında oluşan "Oda TV'yi destekleyen; Ergenekon davasına karşı" imajını yıkıyordu. Çünkü basın özgürlüğünü, Oda TV'ye destek için değil, demokrasinin bir ilkesini hatırlatmak için söylemişti. Aksi halde ülkesinde çarmıha gerileceğini biliyordu. Yoksa bu sitenin Amerika aleyhinde yazdığı yalanların farkındaydı. Ergenekon iddialarının çok ciddi olduğunu, dünyanın neresinde olsa bunların yargılanacağını, ama yargı sürecinin şeffaf ve kısa olması gerektiğini vurguluyordu. Türkiye'nin modern eğiliminde bir değişim görmediğini, en büyük önceliklerinin Türkiye'nin gerçek bir demokrasiye kavuşması olduğunu dile getiriyordu. Elçinin kimliğine dair fikir veren önemli bir not, 28 Şubat sürecinde askerlere söylediğini aktardığı şu mesajdı: "1980'de değiliz. Anayasa'nın dışına çıkarsanız, başınızın çaresine bakarsınız." Başta Mısır olmak üzere bölgedeki en kritik ülkelerde önemli görevler yaptığı için Ortadoğu'yu iyi biliyordu. Türkçenin yanı sıra çok iyi Arapça da biliyordu. Ama içerdeki sıcak gündem nedeniyle ABD'nin bölgedeki değişim dalgasına bakışını, sırada hangi ülkeler olduğu bahsine maalesef giremedik. Kafalarda oluştuğu gibi Türkiye'den sorunlu ayrılan yeni bir Edelman'la veya bir neo-con'la karşı karşıya değildik. Hatta o çevrenin fikirlerinden hiç hazzetmeyen biriydi. Edelman'la aynı kefeye konulma talihsizliğiyle göreve başlaması en büyük talihsizliğiydi. Bu yanlış anlamayı düzeltemezse, gelişi gibi buradaki görev süresi de kolay olmayacak görünüyordu. Edindiğim izlenim, Türkiye'nin demokratikleşme çabası konusunda iyi niyetli, ama bazı liberal kalemlerde yer yer görüldüğü gibi kafası karışıktı. Mesela, konuştuğumuz saat itibarıyla Oda TV'yle ilgili suçlamaları bilmiyordu. Sorduğu bazı yetkililer ise "Biz de bilmiyoruz." demişti. Ayrıca Türkiye'de eskiden beri tanıdığı bazı isimlerden, içerde çok iyi bildiğimiz olumsuz beslemeye maruz kalmış görünüyordu. Kim bilir, belki de birileri ABD ile AK Parti hükümetinin arasını açmak için bunu fırsata dönüştürmek istiyordu. Geleneğimizde elçiye zeval olmaz. Ama yine de ona kızanların da alkışlayanların da bu gerçekleri bilmesinde fayda var.
<< Önceki Haber Hedefteki büyükelçi ile 1 buçuk saat Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER