Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta çektiği "one minute" fırçasından sonra sadece
Türkiye değil bütün
Ortadoğu sokakları dalgalanmıştı.
ABD'nin Ortadoğu ülkelerinde yaptırdığı bir araştırmada bütün bölgede en sevilen lider Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan çıktı.
Gerek
Tunus, gerek Mısır'daki
halk ayaklanmalarında Tayyip Erdoğan'ın
İsrail Cumhurbaşkanı'na hitaben yaptığı o tarihi konuşma katalizör rolü oynadı.
Ortadoğu halkının başlarındaki diktatörleri sevmediği, onlara katlanma tarihlerinin çoktan geçtiği çok açık.
Tunus ve Mısır'da yaşanan gelişmelerden sonra bugün
Libya da dahil olmak üzere bölgede
Bahreyn,
Yemen,
Ürdün ve İran'da muhalifler sokaklarda otorite ile çatışıyorlar. Bakalım Suudi
Arabistan ne zaman patlayacak,
Suriye'de neler olacak?
Şimdi...
Bu rüzgâr bölgedeki diktatörleri devirecek. Ama bu biraz zaman alacak. Fakat her şey elbette eskisinden daha hızlı olacak.
Bin Ali'nin gittiği gibi, Mübarek'in gittiği gibi gidecekler!
Peki Türkiye'nin bölgesindeki ülkelerle "sıfır sorun"
politikası bundan nasıl etkilenecek?
Başlıktaki "Başbakan'ın gücü İsrail'e mi yetiyor" sözü bana ait değil.
AK Parti milletvekillerinden birinin
şoförüne ait.
AK Partili bir milletvekili ailesini de yanına alarak kendi otomobili ve şoförü ile birlikte hac için
Suudi Arabistan'a gider.
Uzun bir
yolculuk sonucu Suudi Arabistan'a ulaşılır.
Suudi Arabistan'da karşılarına çıkan sorunlar o kadar fazladır ki, şoför bir ara milletvekiline
döner ve "Tayyip Bey'in gücü İsrail'e mi yetiyor? Şu topraklara girdiğimizden beri bize yaşatılan sıkıntılara bakar mısınız? Bu diktatörlerin kendi halklarına yaptığı zulümler İsrail'in Filistinliler'e yaptığından daha mı az ki?"
Şoför durumu gerçekten ilginç bir noktasından yakalamış.
Hadi Filistinliler'e zulmeden İsrail,
Müslüman ülkelerde Müslüman Müslüman'a zulmediyor. Bunu da din adına yapıyor.
Kendi diktatörlüklerini "İslami rejim" gibi sunuyorlar ve meydana getirdikleri dehşet rejiminde halklarına zulmederek varlıklarını sürdürüyorlar. Halbuki "İslami rejim" diye bir şey de yok.
Bugün Türkiye komşularıyla, yani her biri diktatörlükle yönetilen halkları Müslüman ülkelerle sıfır problem politikası güdüyor. Bugün için reel politik anlamda bu politika doğru ama bu politika mevcut dehşet rejimlerine de
destek oluyor.
Suriye, Türkiye'ye karşı sıfır politika politikası mı izlemişti mesela?
PKK'yı besleyen Suriye değil miydi?
Suudlar ülkedeki
Osmanlı mirasını yok etmek için her şeyi yaptılar mesela.
Kaddafi Başbakanımızı azarlamadı mı?
Belki de komşularla sıfır sorun politikasının en büyük açmazı da bu.
Türkiye bölgesinde güç sahibi oldukça ve kendi demokrasisini geliştirdikçe bölgesindeki dikta yönetimleri de zorlayacak. Amerika'nın yaptığı gibi reel politik diyerek diktatörlerle
işbirliği yapmayacak.
Dolayısıyla bu sıfır sorun politikasını bu ülkelerde yaşayan halklar lehine şimdiden revize etmekte fayda var. Yoksa Türkiye, bu diktatörlerin varlıklarını ve zulümlerini sürdürmesinde onlara yardımcı olmuş olur...
Özetle şöyle soralım:
Başbakan İsrail'e yaptığı çıkışı neden bölgenin diğer zulüm rejimlerine, diktatörlerine de yapmıyor?