'
Kenya'da vahşi doğaya safariye gelir misin?' teklifini alınca tereddüt etmeden hemen atladım.
Meğersem işletmeciliğin ve
dericiliğin doktoru olmakla yetinmeyen Bilal Alkoç, bir de Kenya'nın fahri konsolosu olmuş. Alkoç,
TUSKON iradesine
erken tepki verenlerden. 'Amaan gideceğim de ne olacak sanki' deyip, dükkânının loş duvarlarında umutsuzluk devşirenlerden olmamış.
Kenya'ya gittiğinde sırf gönüllerini almak için oradaki dericilerden bir miktar ham deri
sipariş etmiş. Gelen mal miktarının, ödediğinden yüzde 20 daha fazla olduğunu fark edince bildirmiş. 'Bilmiyoruz, İtalyanlara da deri satarız. Bize bir ölçü vermişler, şimdi fark ediyoruz ki bu ölçüye göre fazla veriyormuşuz. Yani kandırılmışız' demişler. Meğer yıllardır mal sattıkları Çinliler de bu durumu keyifle kullanıyorlarmış. İskefe Deri'nin sahibi Bilal Alkoç, hem bu duruma uyandırmış onları hem de fark bedelini yatırmış. Derken böyle bir süreç artarak devam etmiş. Alkoç, "Biz oralarda sadece kâr iştahı ile hareket edemeyiz. Asırlardır
mağdur olup iç ve dış sömürge altında inleyen bu insanlara karşı her şeyden önce insani bir saygı esas olmalıdır. Dahası atalarımızdan yadigar kalan tertemiz itibarı da korunmalı." diyor.
Bir işadamının kendisi ve ülkesi için neler yapabileceğini Bilal Bey bana çok güzel gösterdi. Fahri
büyükelçi olduktan sonra bir senede tam 11 Kenyalı devlet bakanını Türkiye'ye getirip ağırlamış, Ankara'daki muhataplarıyla buluşturmuş. Devlet gibi çalışmış adeta. Bu ülkenin halkı, iş çıkmadığını görünce çoktan beridir kendi vicdanını devletin yerine koymuş, öncelikli olarak ayaklar altındaki nesline sahip çıkma erdemini göstererek tarihe geçmiştir.
Bir milletin yazdığı destan devam ediyor. Meğersem 'vahşi doğada safari' işi işin şakası imiş. Kenya'daki birkaç Türk
ilköğretim okulunun açılışına davet edildiğimi oraya gidince anladım. Zaten geçen seneki
Türkçe Olimpiyatları'nda
merhum ve mağfur Cem Karaca'nın '
Allah Yar' şarkısını söyleyen o
siyah incinin memleketini çok merak ediyordum. Hangi mahallelerde yaşarmış o çocuk. Kimler gidip 'tenekeden mahallelerde' o çocuğu bulup sahip çıkmışlar?
Derken işin sahibi olan
Anadolu insanı ile bütün bunları yerinde görmek ayrıcalığını yaşadım. Kenya çocuklarına maddi planda sahip çıkma işini Türkiye'den Denizli esnafı üstlenmiş. Anadolu'da her bir şehir kendini unutmuş, yaşatmak aşkına, inşa etmek sevdasıyla bir yerlerdeki
Türk okulları destanına omuz vermiş durumda.
Millete bak ya Rabbi! Herkes bir gün çekip gidecek bu âlemden. Ama toprağa düşüp binlercesini sırtlayıp geri dönen
buğday başakları gibi, bu insanlar da kıtlalararası ölümsüzlük beratını kollarının altına sıkıştırmış olarak Uluların huzuruna gidecekler. Gıpta ediyorum onlara!
İlaveten kader bu dünyadaki çabaları da karşılıksız bırakmıyor. O topraklara içten bir samimiyetle gidip, aklını ve bilgisini kullanan, dışa açılmanın gereğini yerine getirenler bakıyorsunuz ticarette, inşaatta, turizmde, ulaşımda, birçok alanda önlerinin açıldığını görüyorlar.
Afrika, geleceğin kıtası. Avrupa'sı, Çin'i, Hind'i adeta leş kargası gibi çökmüşler kıtanın üzerine. Sadece soymaya odaklanmışlar. Oysa oralarda tam da bizim olmamız gerekiyor. Bana sormayın, işi yapan sizsiniz, mesela dört kere gidin Afrika'ya bakalım kendi işinizle ilgili sonsuz fırsatları nasıl yakalıyorsunuz. Hiç olmazsa halinize şükredersiniz. Görgünüz artar. Çok gezen kurt, aç kalmazmış.
Evet Kenya'da belgesellerden gördüğümüz Serengeti ya da Savana'ya gidemedim. Ancak her türlü hayvanın belli bir denge içerisinde yaşadığı ulusal parkı gördük. Batılılar bu hayvanlar âlemini insanlar âlemi ile karıştırdığından, kurdukları sömürge düzeninde altta kalanın canı çıkarken, beyaz adam bu zalim düzenin tepesinde arsızca tepiniyor.
Mısır'daki devrim, aslında beklediğim küresel insanlık devriminin öncü habercisi olarak görülmeli.
Başkent Nairobi ve Müslümanların yoğunlukta olduğu Mombassa'daki mezbelelikten eğitim külliyelerine döndürülmüş olan okulları, onların
mübarek nasiyeli öğretmenlerini ve siyah incilerimizi görüp, artan umutlarım ve
tamir olmuş gururumla geri döndüm. Sevdiği yerden ayrılanlar 'gönlümün yarısı orada kaldı' derler. Benim öyle olmadı. Yüreğim büyüdü büyüdü, evrenin dört bir yanını kapladı.