Mısır halkı tarihi önemde bir başarıya
imza atmıştır, bir tarih yazmıştır. Meydanlara toplanan milyonlar sadece Nil deltasının değil,
bölgenin talihini değiştireceklerdir. Diktanın, baskının, zulmün en büyük ve en örgütlü devlet mekanizmasının kurulduğu Mısır’da olan, Mısır’da olabilen bütün bölgede olur, olabilir.
Bir
İslam ülkesinde kansız, demokratik ve centilmence bir devrim yaşanmıştır. Bu açıdan bakıldığında da son derece değerli bir siyasal başarıdır.
Unutmayalım ki Kahire’nin
Tahrir meydanında, İskenderiye’de, El Ariş’te, Ahmin’de meydanlara çıkan insanlar baskının en acımasızını yıllarca yaşayan,
doğal hali
sıkıyönetim olan ve her türlü alternatif siyasal örgütlenmenin
terör sayıldığı bir korku ülkesinde yaşıyorlar. Paris’te, Londra’da, Berlin’de, İstanbul’da yapılmadı bu eylemler. Ölümü göze alarak, sadece
özgürlük için; yani insanın en değerli varlığı için sokaklara çıktılar.
Ellerine
silah almadan,
bomba patlatmadan, sadece slogan atarak benzeri az görülen bir dikta rejimini 18 günde devirdiler. Dünyaya örnek oldular.
Sadece kendi diktatörlerini değil kan ve silahla İslam’ı bir fotoğraf karesine almak isteyen zihniyeti de o meydanlara gömdüler. 11
Şubat 2011 tarihinin Cuma’sı İslam dünyasının en güzel günlerinden birisi olarak da tarihe geçecektir.
Türkiye de gurur duysun...
Yıllardır “jakoben
laiklik”in, tepeden inmeci tek partici modernleşmenin İslam dünyası için bir
model olduğunu kendi kendimize anlatıp durduk, kendimizi bile inandıramadık. Oysa tepeden inmecilik, tek particilik ve toplumu tek bir biçime dönüştürme zihniyeti o ülkelerde zaten iktidardaydı. Olmayan ise
demokrasiydi.
Türkiye şimdi, yeni demokrasisi ve onurlu dış
politikasıyla gerçek bir modeldir. Cazibe merkezidir. Yeni Türkiye yönünü demokrasiye çeviren toplumlar için “Başarabiliriz, çünkü Türkiye başardı” denilebilecek benzersiz bir model olmuştur.
Model, retorikle, boş sloganla, İslami şovenizmle değil, demokrasi içinde
ekonomik kalkınma ve temel hakları geliştirip ve mesela
İsrail’i bir faktör olmaktan çıkararak olunmuştur.
Tezkereyi reddeden, ABD’ye eşit diplomatik ilişkiyi öğreten, Davos’ta one minute’i belleklere kazıtan bu ülkenin Mısır devriminde payı vardır.
Çünkü, İslam dünyasının ABD-İsrail eksenine sıkışmış paradigmasını Erdoğan liderliğindeki Türkiye yıkmıştır.
Erdoğan ve arkadaşları 8 yıldır ilmek ilmek ördükleri yeni
dış politika felsefesiyle bölgenin ve dünyanın kaderini değiştirdiler. Sayısız defalar bu ülkelerin yöneticilerine “Önce kendi evimizi düzenleyelim” mesajı verdiler. Bu mesajı alan aldı, alamayanın da halkı aldı. Erdoğan, risk aldı, başını kuma gömmek yerine halkın iradesine ve mesajına direnen liderlerine açık mesajlar gönderdi. Düşünün bütün dünya Mısır eylemlerini desteklerken Erdoğan hariç hiçbir lider Mübarek’e “git” diyemedi. Erdoğan, içeride ve dışarıda eski politikaya bağlı olanların kaygılı bakışları altında Mübarek’e kapıyı gösterirken bazı ülkeler açıktan veya gizliden “Gitme” mesajı vermeye devam ediyorlardı.
Türkiye, doğru zamanda doğru hamleyi yapmıştır; göstermelik değil, ilkesel ve sahici bir demokrasi vizyonuna sahip olduğunu bütün dünyaya ve öncelikle bütün bölgeye göstermiştir. “Bütün bölge”nin mesajı alması önemlidir, çünkü demokrasi sadece Mısır halkının değil, bütün
mağdur ve mazlum İslam halklarının hakkıdır.
Türkiye ayrıca,
Bush sonrası Obama yönetimini de başta
İran,
Irak,
Suriye,
Filistin olmak üzere olumlu yönde etkilemeyi başardı. Bölgenin şiddetle değil diplomasiyle dönüştürülmesi fikrinde ısrar ederek ABD’nin savaş ve işgal politikalarını da bir faktör olmaktan çıkarmıştır. ABD şiddet istiyorsa
Ankara buna karşı çıkacak, çıkmakla kalmayacak bu girişimleri engellemeye çalışacaktır. İşte bu yeni anlayış Ortadoğu’nun önünü açmaya başlamıştır. Dayatmasız, toplumların kendi arzuladığı bir demokrasi dönemi açılıyor. Şüphesiz sancılı ve acılı olacak ama unutulmasın ki artık ortada bir İslam ülkesinde başarıyla uygulanan bir model vardır. Mısır ve onu izleyecek diğer ülkeler demokrasi için 50 yıl beklemek zorunda kalmayacak.