Merkez Bankası'nın tedbirleriyle bir yere kadar...


2010 Aralık ayında cari açık 7,1 milyar dolar açık verdi. Bu rakam hem piyasa beklentisinin üzerinde (6,8 milyar dolar) hem de aralık ayı cari açık ortalamalarının epey üzerinde. (2004-2009 ortalaması 3,5 milyar dolar) Rekor aralık rakamıyla birlikte 2010 yıllık cari açık rakamı da, 48,6 milyar dolar ile rekor kırmış oldu. Bu rakam 2010 yılı GSYİH'sinin yüzde 6,6'nın üzerine tekabül ediyor. Bu da tarihi bir rekor. Rekor cari açık dört önemli faktörün bir araya gelmesinden kaynaklandı. Birincisi yüzde 8 ile 9 arasında gerçekleşmesini beklediğimiz hızlı büyüme. İç talep artışının doğurduğu hızlı büyüme ithalat, dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari açığı yükseltti. İkincisi, enerji fiyatlarındaki artış. CİF ithalat rakamlarındaki 45 milyar dolarlık artışın (DTM rakamları) 10 milyar doları petrol ve ilintili malların ithalatından kaynaklandı. Üçüncüsü TL'nin aşırı değerliliğinin devam etmesiydi. Dördüncüsü ise dış talebin yeterince güçlenmemesiydi. Bu üç değişkenin her biri ithalata, dış ticaret açığına ve dolayısıyla cari açığa etki ediyor. Geçen sene her üç değişken de cari açığı yükseltici etki gösterdi. Büyüme 2009'da eksi beş iken geçen sene artı sekizleri geçti. Ortalama petrol ithalat fiyatlarımız 2009'da yüzde 50 azalırken 2010 yılında yüzde 50 arttı. Reel kurlar ise 2010 içinde 2009'a oranla ortalama olarak yüzde 10 civarında yükseldi. Bu da ithalatın çekiciliğini artırırken ihracat mallarımızın rekabet gücünü düşürdü. Buna dış talebin yeterince güçlenmemesi de eklenince ithalat hızlı (yüzde 30), ihracat ise daha yavaş (yüzde 10) arttı. 2011'de ne olur? Her şeyden önce Merkez Bankası'nın aldığı tedbirlerin ne kadar etkin olup olmayacağı sorusu önemli. Kararların sermaye girişlerini yavaşlattığı görülüyor. Hatta, diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye'den de çıkış yaşandı. Bunun sonucunda TL, dolar ve paritenin de etkisiyle Euro karşısında bir miktar değer kaybetti. Bunun ihracat ve ithalat üzerindeki etkisini izleyebilecek güçlü data henüz gelmedi. Zira, kurun dış ticaret üzerindeki etkisini tam olarak görebilmemiz için beklememiz gerekecek. Ayrıca, şu ana kadarki 'düzeltme' reel kuru tarihi zirveden henüz yeterince uzaklaşmış değil. Örneğin, TL reel kuru 2001 sonlarındaki dip seviyesine göre şu anda yüzde 75 oranında daha değerli. Önlemler Güzel haber: İhracat beklentilerinde yükselme var. Merkez Bankası'nın derlediği reel kesim güven endeksinin ihracat beklentileriyle ilgili kısmında aralık ve ocak aylarında önemli bir yükselme göze çarpıyor. Eğer bu olumlu beklenti rakamlara yansırsa önümüzdeki dönemde ihracatta ve sanayi üretiminde yeni bir ivme yakalanabilir. Buna karşılık Merkez Bankası'nın önlemlerinin devam etmesi gerekecek. Dahası, bu önlemlerin Merkez Bankası dışındaki aktörlerin önlemleriyle desteklenmesi de olası ve olmalı. Merkez Bankası'nın aldığı, iç talebi daraltıcı önlemlerin hükümet tarafından desteklemesi seçime giden bir ekonomide, hele Türkiye'de pek alışılmış bir karar değil. Hükümetin uzun vadeli istikrarı kısa vadeli politika kazançlara tercih ettiğini gösteriyor. Bu tercihin şu ana kadar piyasa gözlemcilerinden hak ettiği takdiri gördüğünü söylemek zor. Merkez Bankası'nın 'deney' niteliğindeki politikaları yurtiçinden ve dışından olumlu tepkiler aldı. Hatta, munzam karşılıkların sıkılaştırılmasıyla kârları düşecek olan banka yöneticileri dahi uzun vadeli istikrarın devamının kârlarının düşmesinden daha önemli olduğunu kabul ediyor. Ancak, son cari açık rakamları önlemlerin devam etmesi gerektiğini gösteriyor. Munzam karşılık oranlarındaki artışlardan doğan para arzı sıkılaşmasının, borçlanma maliyetleri üzerinden kredi genişlemesini daraltıcı, enflasyon üzerinde de düşürücü etki göstermesi beklenir. Ancak bu politika, TL'nin değeri açısından repo faizlerinin düşürülmesi politikasıyla ters etki yapıyor; Türk Lirası arzının azalması TL'yi değerlendirici bir faktör. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde, bu ters etkiye sahip olmayan araçlar arayışına girilecek gibi görünüyor. Örneğin kredi maliyetlerinin vergi araçlarıyla artırılması gibi. Bu alan Merkez Bankası'nı aşıyor ve ekonomi yönetiminin diğer aktörlerinin devreye girmesini gerektiriyor. 'Kutsal proje' Tarihçi Ufuk Gürsoy'un 'Kutsal Proje: Ortadoğu'da Osmanlı Demiryolları' adlı kitabı, Osmanlı'nın son döneminde ülkenin iç kaynaklarıyla yapılan Hicaz ve Bağdat Demiryolları'nın hikâyesini anlatıyor. Ufuk Gürsoy projenin yönetiminden bütçesine kadar ayrıntılı bir çalışma yapmış. Yurtdışından (örneğin Hindistan) gelen yardımları, Anadolu insanının fedakarlıklarını, Osmanlı'nın demiryolu yapmayı öğrenme sürecini incelemiş. Kitapta, Avrupa devletlerinin bir taraftan Hicaz demiryollarını önlemeye çabalamaları, diğer taraftan da kendi ticaretlerine destek olacak hatları yap-işlet ve benzeri yöntemlerle inşa etmeleri de anlatılıyor. Sonuçta Osmanlı döneminde 8 bin 600 kilometre demiryolu yapıldı. Türkiye Cumhuriyeti, kendi sınırları içinde kalan, İmparatorluk'tan devraldığı 3 bin 700 kilometreyi 2000'li yıllara gelindiğinde ancak 9 bin kilometreye yaklaştırabildi. Son dönemde demiryollarına yeniden önem verilmeye başlandı. 2011 bütçesinde demiryollarına rekor yatırım bütçesi verildi. BTK, Marmaray gibi Türkiye'nin uluslararası bağlantılarını güçlendiren yatırımlar, Van Gölü geçişi ve Antalya, Trabzon gibi bağlantılar yapılır, mevcut altyapı güçlendirilirse açılan fark bir nebze kapatılacak.
<< Önceki Haber Merkez Bankası'nın tedbirleriyle bir yere kadar... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER