TAHRİR Meydanı’nda milyonların günlerce süren eylemi bütün bölgedeki köklü bir değişimin dışa vuruşudur: Demokrasi artık sadece Batılı bir kavram değildir, Doğu toplumlarını da harekete geçirmektedir. Tarihteki “
adalet” kavramı ve onun ardından “hürriyet” kavramı gibi bugün de “
demokrasi” kavramı milyonları harekete geçiriyor.
Onun için
Mısır olayları Demir Perde’nin çöküşünün devamıdır.
Yarım asır önce Abdül Nâsır’ın “tahrir” (
özgürlük) kavramından anladığı, Kral’ın ve sömürgecilerin ülkeden kovulması, Mısır’da milliyetçi-militarist bir cumhuriyetin kurulmasıydı. Bugün Mısırlıların “tahrir”den anladığı, çoğulcu demokrasidir!
“
Tahrir” kavramı liberalleşiyor...
İslami düşünce ve
Müslüman Kardeşler (
İhvan) bu büyük değişimin dışında kalabilir mi?!
Dede ve
torun farkı
İhvan’ın kurucusu
merhum Hasan el Benna ile torunu
Oxford Profesörü Tarık
Ramazan, bu büyük değişimin örnekleridir.
Hasan el Benna,
soğuk savaş dünyasının,
İsrail’le savaşın ve otoriter bir dünyanın insanıydı...
Her zaman şiddete karşıydı, nazizmi, faşizmi eleştirmişti. Fakat görüşleri naif ve otoriterdi:
Sosyalizm, diktatörlük ya da demokrasi mi istiyorsunuz? İslam’da daha iyisi vardı bunların; cemaatle namaz kılınması toplumsallığı, disiplini ve demokrasiyi aynı anda simgeliyordu! (J. Esposito, Değişim Sürecinde İslam, sf. 86. )
Yüksek kaliteli bir entelektüel olan torunu
Tarık Ramazan ise “Çoğulculuk Felsefesinin Gelişimi”nin yazarıdır!
Benna ile torunu arasındaki fark, yaşanan değişmenin de örneğidir.
Ramazan, 8
Şubat günlü
New York Times’taki yazısında, İhvan’ın daima şiddetten uzak durduğunu, ama İsrail militarizmi ve Mısır’daki diktatörlüğün işkenceleriyle geçmişte radikalleştiğini hatırlatarak şunları yazıyor:
“Bugünkü İhvan’da kurucu nesil artık çok yaşlanmıştır. Genç nesillerin beklentilerini bütünüyle temsil etmezler. Genç nesiller dünyaya daha açıktır, reform yanlısıdır ve Türk örneğine hayrandırlar.”
Türk örneği, yani Müslüman bir ülkede demokrasinin bulunması.
‘Batı’nın iki yüzü
Bizde ve bütün Doğu dünyasının hafızasında, Batı’nın sömürgeciliği, işgal orduları ve kapitülasyonlar vardır. Onun için laik milliyetçi, solcu ve İslamcı akımlar çıkış noktalarında Batı karşıtıdırlar.
İsrail işgali ve
Amerikan desteği, İslam dünyasında bu duyguları bugün de beslemektedir.
Fakat baskıcı rejimler kitlelerde özgürlük özlemi yarattıkça, Batı medeniyetinin başka bir yönü ilgi çekiyor: Demokrasi ve özgürlük...
Okumuşların artması, şehirleşme, dışa açılma,
yurt dışında iş ve akademik
kariyer yapma gibi dinamikler, Müslümanları Batı’daki özgürlüklerle ve Batı’nın özgürlük felsefesiyle tanıştırıyor.
Artık kolektivist değil, liberal değerler İslamcı düşüncede etkili oluyor.
Ve İslami akımlar
demokratikleşme sürecini yaşarken, paradoksal olarak, Batılılar demokrasinin Orta
doğu’da yaratacağı
iktidar değişikliklerinden korkuyor! “İsrail’in güvenliği” saplantısı, Batılıların bölgedeki diktatörlükleri desteklemeleri bundandır.
Bunun da artık sonu gelmektedir.
Mısır’da dün
akşam yönetimi devralan ordu, demokrasiye kapı açan bir süreci başlatmak zorundadır.
Evvela Türkiye’de ve artık Arap dünyasında demokrasi düşüncesinin güçlenmesi gözükenden daha büyük sonuçlar doğuracaktır. Doğu’nun büyük Rönesans’ı olacaktır bu.