Hunharca bir
cinayete
kurban giden 16 yaşındaki Funda
İşsiz'in
katil zanlısı da hantal yargı mekanizmasının nimetlerinden yararlanarak salıverildi.
Anne Huriye Hanım, isyanını şu cümlelere döküyor: "Adalet yerini buldu diye içim çok rahattı; ama
adalet bizi sırtımızdan vurdu. İnsan hayatı bu kadar
ucuz mu?" Baba Nazım İşsiz ise başka tehlikeye dikkat çekiyor, katilin 'Sizin sülalenizi kurutacağım.' diye tehdit ettiğini belirtiyor. Diğer uyarısı en az birinci kadar ciddi: "Kızımı katleden kişiyi karşımda gördüğümde cinayet işlemem lazım. Normali de bu. Hâkimlerimiz, savcılarımız, büyüklerimiz illâ onunla karşılaşıp öldürmemi mi istiyor?" Adaletin hızlı tecelli etmediği zamanlarda iki büyük yara toplumu
esir alır: Birincisi adalet mekanizmasına güvensizlik; ikincisi ise bunun tetiklediği alternatif adalet arayışları. Örnek olay en somut biçimde önümüzde duruyor. Funda'nın katili, yaklaşık bir ay elini kolunu sallayarak dolaştıktan sonra, dün
akşam saatlerinde
Yargıtay cezayı onayarak hükmü kesinleştirdi. Gözaltına alınan katil, cezasını çekmek üzere cezaevine gönderilecek. Tahliye haberinin medyada yer alması kararın verilmesini hızlandırmış mıdır? Bilemiyoruz. Ancak bu sefer verilmiş sadaka varmış ki, katil kaçmadı ya da
baba İşsiz'in endişeleri gerçeğe dönüşmedi. Bütün örnekler böyle sonlanmıyor.
Yargıdaki tıkanıklıkları aşıp geciken adalete neşter vurmayı hedefleyen
kanun Meclis'ten çıktı, Cumhurbaşkanı'nın onayını bekliyor. Kanun, lastiğin patlayan noktasına yama vurup arabanın tekrar yola koyulmasına yarayacak.
Yargıtay Başkanı Hasan
Gerçeker'in de belirttiği gibi tek başına çözüm değil. Çözüm topyekûn reformdan geçiyor ve mevcut
düzenleme sadece ayaklardan biri olabilir. Başkan Gerçeker'in sarf ettiği şu cümle konunun bamteli: "Adalet ne kadar çabuk işlerse toplumun adalete olan güveni o kadar artar.'' Peş peşe yaşanan
tahliyeler, toplumdaki hoşnutsuzluk ve şüpheleri güvensizlik boyutuna taşıdı. Adaletin geciktiğini, yani adaletsizliğe dönüştüğünü somut örneklerle önümüze koydu. Yüksek yargı temsilcilerinin "gece gündüz çalışır, dosyaları eritiriz" biçimindeki şahsi kefaletlerinin halkı ikna etmesi mümkün değildi. Huriye İşsiz'in şahsında ifadesini bulan güvensizlik ancak somut adımlarla telafi edilebilirdi. Başkan Gerçeker, "Yasama görevini yaptı, şimdi sıra yargıda" tespitini şu cümlelerle tamamlıyor: "Yargıtay üyesi olunması için belli nitelikler aranıyor. Bu nitelikleri taşıyan herkes üye olabilir. Bu nitelikleri taşıyan herkes o göreve layıktır.''
Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim Kılıç da geçtiğimiz günlerde benzer ifadelerle müstakbel
yüksek yargı mensuplarına sahip çıkmıştı: "Yıllardır yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı örtüsü altında yüksek yargının içine düşürüldüğü durumu kimsenin savunacak mecali yoktur. Yargı organlarına yapılan seçimleri kimin seçtiği ya da kimin seçildiği gözetilerek bir yerleri ele geçirme planı olarak niteleme,
demokrasi ahlakıyla bağdaşmadığı gibi yargı mensuplarına yapılan bir büyük saygısızlıktır. Dün olduğu gibi bugün de yargı mensubu, namusuna emanet edilen görevini onurla yürütmeye devam edecektir. Yüksek yargı organlarının değerli mensupları önerilen her çözümü
kaos yaratır nitelemesiyle peşinen reddetme alışkanlığından vazgeçmelidir."
Yargıtay ve Danıştay'a yeni kurulacak daireler nispi rahatlama temin edecek. Asıl önemlisi, sistemin tamiri için gereken reforma toplumun güven kredisini sağlayacak. 'Gidiş iyiye doğru' kanaatini pekiştirecek. 'Yoksa gazetelerin yazdığı çözülüyor, aynı tas aynı hamam devam ediyor' görüntüsü güven bunalımını ortadan kaldırmayacaktı.