Otelimiz hemen Central
Park’ın yanı başında. Central Park sadece Manhattan’ın değil,
Amerika’nın da en çok ziyaret edilen
kent parkı.
New York’un da adeta derin derin soluk alıp veren akciğerleri...
Otele her giriş çıkışta gözüm Central Park’ın kenarında müşteri bekleyen faytonculara takılıyor...
Fayton sayısı 68’le sınırlanınca, bir faytonun değeri otuz bin dolar civarında olmasına rağmen, burada “fayton işletmecisi” olmak için mevcutlardan birine 650 bin dolar “hava parası” ödemek gerek...
Dışarı çıkıyoruz...
Kendi nizamlarını hiç bozmayan faytonlar gene dizilmiş duruyorlar... New York’un beş bölgesinden biri olan Manhattan’dan bir diğer bölgesi olan Brooklyn’e gideceğiz...
***
Brooklyn, Manhattan’a Brooklyn Köprüsü’yle bağlanıyor...
Çünkü Manhattan ile aralarında East River bulunmakta...
Brooklyn 2,5 milyonluk nüfusuyla ABD’nin en kalabalık kenti olması yanında zenci ve
Yahudi nüfusun yoğun olduğu bir yer... Brooklyn Belediye Başkanı Marty Markowitz de
Musevi...
***
Brooklyn Belediye Başkanlığı binasına geldiğimizde bizi Brooklynli zenci öğrencilerin “
Türkiyem” şarkısını çalan bandosu ve yaptıkları dans gösterileri karşılıyor... Belediye Binası’nın tepesinde ve önünde Türk bayrakları asılı...
Markowitz de sözlerine
Türkçe olarak “merhaba arkadaşlar, Brooklyn’e hoş geldiniz, şeref verdiniz. Mutluyuz” diyerek başlıyor...
İstanbul’un iki kıtayı birleştiren bir
köprü konumu ve 12 milyonun üzerinde nüfusu ile dünyanın en büyük şehirlerinden biri olduğunu kaydeden Markowitz “Türkiye gibi İstanbul da
doğu ile batıyı birleştirerek dünyaya bir
model teşkil ediyor” diyor.
Markowitz, New York
Times Gazetesi’nin birkaç gün önce
İslam ve demokrasiyi bütünleştiren sağlam ekonomisi ile Türkiye’nin
Mısır için bir model olduğu yönünde büyük bir
inanç olduğunu yazdığını da hatırlatıyor.
Doğu ve batıyı birleştiren İstanbul gibi Brooklyn’in de bir
kavşak olduğunu dile getiren Markowitz, iki şehir arasındaki benzerliklere de değiniyor...İstanbul Boğazı’na karşılık East River’a...
Boğaz Köprüsü’ne karşılık Brooklyn Köprüsü’ne sahip olduklarını belirten Markowitz, “Manhattan İstanbul’un
Avrupa yakası ise Brooklyn de
Anadolu yakasıdır” diyor...
Sonra lafı Topbaş’a getiriyor...
Ve aşırı enerjik, güler yüzlü ve sempatik kimliğiyle Markowitz,
Kadir Topbaş’ın kendisinden bir ay büyük olduğunu belirterek, kendisine yarı
İngilizce, yarı Türkçe “My ağabey” diye hitap ediyor.
Konuşmasını da “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözleri ile bitiriyor...
***
East River’ı ve Brooklyn Köprüsü’nü yeniden aşarak Manhattan’a geri dönüyoruz...
Öğleden sonraki randevu New York Belediye Başkanı Michael
Bloomberg ile...
68 yaşındaki Bloomberg sadece New York Belediye Başkanı değil, 18 milyar dolarlık kişisel servetiyle ABD’nin en zengin sekizinci kişisi...
Bloomberg ne zaman New York Belediye Başkanı, ne zaman dünya zengini birbirine karışıyor...
Yarım saatlik görüşmede sanki şapkaları birbirine geçmiş, bazen öyle, bazen böyle... Başkan ama bazen de dünyaya aldırmaz gibi...
***
Görüşme yapılan yer eski ve tumturaklı Belediye Binası’nın bir salonu... Bloomberg’in oturduğu şömineli duvarın tam üstünde ABD Başkanı James Monroe’nun yağlı
boya koca bir resmi duruyor... ABD’nin kendi yağıyla kavrulmasını esas alan Monroe Doktrini, bugünkü ABD’nin yeryüzündeki duruşunu şekillendiren Wilson Prensipleri’yle değişiyor... Wilson İlkeleri, dönemin
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson’ın 8 Ocak 1918 günü ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmada bahsettiği ilkelere verilen ad...
14 Madde olarak da anılan bu ilkeler, ABD’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmasını istediği dünya düzenine ilişkin görüşlerini de ifade ediyor. Monroe’dan Wilson’a...
Oradan günümüzün küreselleşmesine...
***
Zaten...
Kadir Topbaş’ın başkanlığına yeni seçildiği Dünya Yerel Yönetimler Birliği de bu açıdan çok önemli, çünkü bu gelişmeler küreselleşmeyle beraber, “ulus-devlet”in bitmekte olduğu ve yerini hem AB gibi ulus-üstü kurumlara, hem de Dünya Yerel Yönetimler Birliği gibi evrensel ölçekteki
yerel yönetimlere bırakmakta olduğunu gösteriyor...
Hızla yeni bir çağ oluşmakta...
Yazıyı buranın saatiyle sabahın çok
erken saatlerinde yazıyorum... Birazdan
Birleşmiş Milletler için yola çıkacağız...
Penceremden aşağıya bakıyorum...
Faytonlar çoktan gelip Central Park’ın yanında yerlerini almışlar bile...