Endişeli modernlerimizden bugüne kadar hiç kimsenin hayat tarzına müdahale edilmemiş ama onlar endişelenmeye devam ediyor. Önceki gün Akşam gazetesinde ilginç bir araştırma yayımlandı.
Anket, referandumda hayır oylarının fazla çıktığı 19 il ile
İstanbul ve Ankara'nın hayır oyu veren ilçelerinde yaşayan, laikliğin tehlikede olduğunu düşünen 1.225 kişi arasında yapılmış. Çalışma, bir hayli ilginç sonuçlar ihtiva ediyor. Bu 1.225 kişinin yüzde 86'sı bugüne kadar yaşama biçimlerine hiç müdahale edilmediğini söylüyor.
Müdahale edildiğini belirtenlerin yüzde 13,5'i de bunun
mahalle baskısı şeklinde olduğunu ifade ediyor.
Şunu iyice anlatmakta fayda var. Bu, Türkiye'nin oranı değil. Türkiye'de laikliğin tehlikede olduğunu düşünenler arasında yapılan bir anket ve bu ankete katılanların yüzde 86'sı bugüne kadar hayat tarzlarına hiçbir müdahalenin olmadığını vurguluyor.
Peki 10 sene, 20 sene, 30 sene ya da 100 sene önce toplumun birilerinin hayat tarzına müdahale ettiğini duyan olmuş mu? Ona verilecek
cevap da kocaman bir 'hayır' olur herhalde. Bu coğrafyada sadece 'Jakoben laikçiler'in yönetimindeki devlet haricinde hiçbir kimse bir başkasının yaşama biçimine müdahale etmemiştir.
2011
Erzurum Üniversiteler Kış Oyunları muhteşem bir törenle kapandı. Her ne kadar bir kısım medya
taciz maciz laflarıyla ortalığı karıştırmak istemiş olsa da komite başkanı, iddiaları kesin bir dille yalanlayıp bugüne kadarki en güzel organizasyon olduğunu dile getirdi. Erzurum'daki Kış Oyunları'nın bir benzerini de
İzmir Yaz Olimpiyatları'nda gerçekleştirmiştik. AK Parti'nin, dokuz yıllık icraatlarına baktığınızda en keskin laik hükümetlerin ya da yönetimlerin başaramadığı, çağdaş dünyanın saygı duyduğu birçok organizasyonu yaptığını görüyoruz. Dünya
Basketbol Şampiyonası, Türk
Telekom Arena Stadı'nın açılışı, U-2 konseri vs...
Bununla birlikte iktidarın dünyanın en büyük camisini inşa ettiğine şahit olmadık,
İslam oyunları diye bir organizasyona önayak olduğunu duymadık.
Metropol araştırmasında da ortaya çıkıyor ki en kaygılı, en endişeli modernler bile hayat tarzlarına bir müdahaleye şahit olmamışlar, olduğunu söyleyenler de mahalle baskısı gibi ete kemiğe bürünmeyen bir müdahaleden söz ediyor. Endişeli modernlerin, endişelerine
delil olacak herhangi bir bulguya rastlamıyor olmamıza rağmen, neden her mecliste, her ortamda bunlar sadece endişeleri üzerinden konuşmalar yapıyor? Neden bazı kesimlerin korkularını besleyecek gulyabani hikâyeleri uyduruyorlar?
Yok yok asıl
Süheyl Batum'u sormak gerekir, Batum neden
darbe istiyor?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum neden her ortamda zinde güçlerin devreye girmesi gerektiğini dillendiriyor? Kimin arzusunu, muradını seslendiriyor? Türkiye'de ne oluyor da birtakım mihraklar sürekli endişelerden bahsediyor, orduyu göreve çağırıyor, onu görevini yapmamakla suçluyor? Bu soruların cevabı, tahmin ediyorum ki Türkiye'nin kendi olmaya başlamasında yatıyor.
'Tunus'ta, Mısır'da eski yapı değişecek' diye kimler büyük bir kaygı içerisindeyse Türkiye'nin de demokratik bir yapıya bürünmesinden, kendi olmasından o kesimler büyük bir kaygı içinde. Yoksa en az onlar da bizim kadar, kimsenin hayat tarzına müdahale edilmediğini ve edilmeyeceğini çok iyi biliyor.