Ortadoğu’da ‘Kusursuz Fırtına’


ABD Dışişleri Bakanı Bayan Clinton Mısır ve Ortadoğu’daki protesto dalgasını ‘güçlü eğilimlerin kusursuz fırtınası’ (perfect storm of powerful trends) kavramıyla açıkladı. ‘Kusursuz fırtına’ İngilizce’de çok nadiren görülebilecek olayların olağanüstü bir şekilde bir araya gelmesi ve mevcut durumu inanılmaz bir şekilde kötüleştirdiği durumlar için kullanılıyor. Durum Clinton ve ABD için kötü değil. Bunu Clinton’ın her gittiği yerde yüzünün gülmesinden de anlayabiliyoruz. Çanlar ABD için değil, en yakın müttefiki olan liderler için çalıyor. Hillary Clinton’a göre bu ‘kusursuz fırtına’nın unsurları genç bir nüfus, siyasi baskı, ekonomik eşitsizlik ve azalan su ve petrol kaynakları. Clinton “halkları Tunus’ta, Kahire’de ve diğer şehirlerde sokağa döken buydu. Bazı liderler kendi ülkelerinin bir istisna olduğunu, kendi halklarının daha fazla siyasi ve ekonomik fırsat istemeyeceğini veya bu taleplerin küçük bir değişiklikle karşılanabileceğini düşünebilirler. Kısa vadede bu belki doğrudur, ancak uzun dönemde bu düşünce savunulamaz” diyor. Kısacası ABD Dışişleri Bakanı gidişattan memnun olduklarını ve uzun dönemde bölgedeki tüm rejimlerin değişime zorlanacaklarını söylüyor, lafını esirgemiyor. *** Şu ana kadar başı derde girenlerin tamamı ABD’ye bölgede katıksız destek veren liderlerdi: Tunus, Mısır ve sıradaki Yemen’in liderleri ülkelerinin güvenliğini adeta ABD’ye ve Batı’ya teslim etmişlerdi. Yemen’de Amerikan askerleri adeta ellerini kollarını sallayarak canlarının istediği operasyonu yapabiliyorlardı. Bugün bile Amerikan predatorları Yemen semalarında uçuyor. Tunus ‘terörle mücadele’ adı altında Batı ile her türlü askeri işbirliğini yapıyordu. Mısır’da ise rejim Amerikan yardımları ile ayakta kalıyordu. Mısır 1979’dan bu yana İsrail’in ardından Amerikan yardımlarından en çok yararlanan ikinci ülke. Her yıl ortalama olarak 2 milyar dolar yardım alıyor. Yardımların büyük çoğunluğu askeriyeye gidiyor. Ayrıca rejimin bel kemiğini oluşturan Mısır Ordusu’nun en seçkin subayları da yine Amerikalılarca yetiştiriliyor. Başka bir deyişle Mısır’da ipler büyük oranda ABD’nin elinde. ABD hem Tunus’ta, hem de Mısır’da açıkça göstericilerden yana tavır aldı. Hüsnü Mübarek’in iktidarı bırakması gerektiğini söyleyen, hatta onu bunu yapmaya zorlayan da Washington oldu. Eğer ABD bu gerilimde tarafsız kalsaydı, yani göstericilerin yanında olmadığını hissettirseydi, Mübarek çok sert bir şekilde ayaklanmayı bastırabilirdi. Fakat ABD hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde tavrını korudu ve ‘çekil’ mesajını verdi. Şimdi benzeri bir mesaj Yemen’de de veriliyor, diğer müttefik ülkelerde de. *** Belli ki Amerikalılar ne yaptıklarını biliyorlar. Karşımızda Barack Obama’nın BOP’u, yani Obama’nın yeni Ortadoğu politikası var. George Bush’un BOP’u Amerika’ya büyük bir hüsran yaşattı. Silah zoruyla bölgeye dalan ABD, bölgenin silahla değişemeyeceğini ağır bedeller ödeyerek öğrendi. Şimdi sırada Demokratlar’ın yaklaşımı var. Demokratlar Bill Clinton’dan bu yana bölgenin değişiminde önce ‘yumuşak güç’ü (soft power), ardından da bunun geliştirilmiş bir versiyonu olan ‘ince güç’ü (smart power) savundular. Şu anda yapılan da bu. Amerika bölgedeki değişimin tam kalbinde, fakat Amerikan askerleri ve silahları ortada görünmüyor. Onların yerine bu işi Tunuslular, Mısırlılar vd. yapıyor. *** Gösterileri tamamen kontrolsüz sanmak çok yanıltıcı. Dikkat edilirse gösterilerde hedef alınan lider de Amerikan yanlısı, alternatif kurtarıcılar da. Örneğin Mısır’da Muhammed El Baradey de dahil, adı geçen tüm alternatifler Batı ve İsrail ile iyi ilişkiler isteyen kişiler. Dahası ABD bir yandan Mübarek’in geri çekilmesini istiyor, diğer taraftan sürece katkı vermesini bekliyor. Kısacası ABD bir eliyle taşlara dokunup domino etkisine katkı sağlıyor, diğer eliyle düşecek taşların nasıl düşeceğini belirlemeye çalışıyor. Belli ki süreç bu iş böyle devam edecek. Mısır’ı kısa ve orta vadede Yemen, Ürdün, Cezayir, Libya, Fas ve Körfez ülkeleri izleyecek. Yaşananlar tüm Arap dünyasına ‘değişin’ mesajıdır. Ya gönüllü olarak değişecekler, ya da saraylarının önünde biriken halklar, Batı’nın da desteğiyle, onları zorla değiştirecekler. Şimdilik herşey ABD’nin istediği gibi gelişiyor. Doğrusunu isterseniz Obama’nın BOP’u, Bush’un BOP’undan farklı olarak büyük oranda Türkiye’nin de işine geliyor. Burada kritik nokta değişimin istikrarsızlığa yol açmaması ve dalganın bir anda Türkiye ve Batı karşıtı bir hal almaması. Ortada halkın doğal tepkisinden yararlanan operasyonlar olduğu aşikar. Bu operasyonları Türkiye yönetmiyor, fakat söz konusu girişimler Türkiye’yi model göstererek, bir anda bazı Arap rejimlerinin gözünde korkulacak bir ülke haline dönüştürebilir. Bu nedenle dikkat etmek gerekiyor. Çünkü eğer olaylar kontrolden çıkar ve ABD bir kez daha beklemediği bir tablo ile karşılaşırsa faturayı yine Türkiye’ye ödetmek isteyebilirler.
<< Önceki Haber Ortadoğu’da ‘Kusursuz Fırtına’ Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER