Asi, uslanırken


Uçak Hatay'a inmek için alçalırken daha önce İsviçre, Avusturya, Hollanda semalarından aşağıdaki tarım alanlarının cetvelle çizilmiş gibi görünen intizamına imrendiğim manzaranın aynıyla karşılaşınca kıvandım. Demek artık tarımın doyumluk, dolayısıyla yoksulluğu sürdüren bir ekonomik faaliyet olduğu dönem geride kalmıştı. Sanayi besleyen, pazar için üretimin gerçekleştiği; üreticilerin köylülükten tüccar-çiftçi olduğu bir aşamaya geçildiği görünüyordu Amik Ovası'nda. Hatay'a gelişimizin bir nedeni ekonomikse diğeri de siyasiydi. Ama bugün ekonomi ile siyaseti ayırmak mümkün mü? Siyasetin ana işlevi, ekonominin iyi işlemesi, sürekliliğinin sağlanması ve bunun olabilmesi için istikrarlı bir ortamın yaratılması. Ekonomi ise siyasetin de varlık nedeni olan insani var oluşun sağlanmasının ve sürdürülebilirliğinin zemini. Ekonomi kitaplarında eskiden hayatın sürekliliği için üç şart ileri sürülürdü: Hava-su-toprak. Tarım toplumları için daha anlamlı olan bu açıklama bugün için de geçerli. Pazar günü (6 Şubat) Hatay'ın Altınözü İlçesi, Ziyaret Köyü yakınında Asi Nehri üzerinde ortak bir baraj yapımı nedeniyle Türk ve Suriyeli yetkililer başbakanlar düzeyinde buluştular. Bu hamlenin, Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler üzerinde ekonomik olmaktan çok siyasi boyutuyla büyük anlamı var. Önce, kısa bir dönem öncesine kadar kanlı bıçaklı olan komşuların, hasımlıktan müttefikliğe, oradan ortaklığa yönelebileceğinin ispatı olarak önemli. Sonra da su kaynaklarının kıt olduğu bu bölgede, sınır aşan suların nasıl kullanılacağı, nasıl paylaşılacağı yani yönetimi, savaşı ve barışı belirleyecek kadar önem kazanırken ortak bir girişimde bulunulması bundan böyle meseleye nasıl yaklaşılacağının da bir göstergesi. Hem de örnek olacak bir gösterge. Dolayısıyla konuya Asi Nehri'nin mütevazı değerleriyle değil, sonuçları üzerinden bakılmalı. Asi Nehri daha önce Draco, Typhon, Orantes ve Axius olarak adlandırılmış. "Asi" adı sonuncusunun yüzlerce yıldır kullanışı sürecinde yuvarlanarak bu hali almış. Ama nehrin karakterini de yansıtmıyor değil. Yöredeki tüm nehirler, örneğin Dicle ve Fırat, kuzeyden güneye akarken Asi, isyancı bir tavırla güneyden kuzeye akıyor. Yani Türkiye, tıpkı Meriç Nehri'nde olduğu gibi "aşağı kıyıdaş ülke." Toplamı 386 km. olan Asi, Lübnan'da çıkıyor, Suriye'yi kat ediyor ve Türkiye'ye ulaşıyor. Suriye Asi üzerinde 4 baraj yapmış ve azami verimi sağlıyor. Nehrin sadece 88 km'si Türkiye'de akıyor ve tabii sınırımızdan iyice cılızlaşmış olarak giriyor. Ortalama su debisi saniyede 30 metreküp. Yine de nehir asiliğini kış ve ilkbahar aylarında gösteriyor ve taşkınlara neden oluyor. Bunun için uysallaştırılması ve gür aktığı zaman sunduğu fazla suyun depolanarak bölge tarımının bereketlendirilmesi gerekiyor. Ortak bir girişim olarak başlatılan baraj oldukça mütevazı. Dolgu yüksekliği 17 m. eni 630 m. Su tutma kapasitesi 100 milyon metreküp olacak. Maliyeti 50-60 milyon TL olarak hesap ediliyor. Ama önemli olan sayılar değil, Suriye ile Türkiye arasında kurulan barışa nitelik ve derinlik kazandırması. Komşuluğun paylaşılan kaynaklar üzerinden ortaklığa dönüştürülmesi konusunda önemli bir adım. Doğal kaynakların paylaşılmasında çıkan ihtilaflar nedeniyle birbiriyle savaşan komşu ve dindaş ülkelerin Ortadoğu'da sıkça görüldüğü düşünülürse, bu örnek, "bulaşıcı bir etki" yaptığı taktirde Ortadoğu artık dışarıdan yönetilen ve kaynakları gelişmiş ülkeler tarafından "ucuza" tüketilen bir bölge olmaktan da çıkacak. Bu durum tabii ki dünyanın ayrıcalıklı ülkelerini rahatsız ediyor. Hele Tunus'tan başlayan, Mısır'ı hareketlendiren özgürlük (ve devletler düzeyinde bağımsızlık) akımı, başka bölge ülkelerini de etkilerse asıl "eksen kayması" olacak. Ancak bu, dünya siyaseti ekseninin kayması olacak. Egemenlik ilişkilerinin yönü ve merkezi değişecek. Egemenlik yerelleşecek. Ekonomik dinamizm de Batı'dan Doğu'ya kayarken, siyasetin bu yolu izlememesi mümkün değil. Velhasıl, ilginç bir dönemin başlangıcındayız.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER