Tunus'ta otoriter laikçi rejim yıkıldı,
demokrasiye geçişin yolu açıldı. Muhtemelen
Mısır ve zamanla belki başka
Arap ülkeleri de bu yolu izleyecek. Otoriter Arap rejimlerinin en güçlü ve örgütlü muhalifleri olan
İslamcı partilerin tek başlarına veya
koalisyon halinde iktidara gelmeleri olasılığı gündemde. Bu olasılığın Batı ülkelerinde, ABD'de ve özellikle
İsrail'de ciddi kaygı uyandırdığı görülüyor. İslamcı partilere karşı nasıl bir tavır takınılması gerektiği konusunda birbirine iki zıt bakış açısı olduğu söylenebilir.
En açık şekilde İsrail hükümeti, ABD'deki Neocon çevreler ve İsrail lobisi sözcüleri tarafından dile getirilen (Türkiye'nin de hayli aşina olduğu) görüşe göre, İslam ne modernlikle, ne de demokrasiyle bağdaşır. İslamcı partilerin en demokratik görünenleri bile, iktidara gelmek için onu kullanacak, fakat amaçlarına ulaştıklarında demokrasiyi ortadan kaldıracaktır. Bu nedenle iktidara gelmelerine engel olunmalıdır.
Son yıllarda giderek daha çok
taraftar kazanan diğer görüşe göre ise, öteki dinler gibi İslam da hem modernlikle, hem de demokrasiyle bağdaşır. İslamcı partilerin ne tektip oldukları, ne de ülkelerinde bütün halkı temsil ettikleri söylenebilir. Köktenci ve radikal eğilimli İslamcı partiler bulunduğu gibi, modernist ve demokrasiye bağlı olanları (ve tabii ikisi arasında yer alanları) da vardır. ABD ve Batılı müttefikleri, şiddeti reddeden ve demokratik yöntemi benimseyen İslamcı partilerle diyaloga girmeli ve onların demokratik sürece dahil olmalarına
destek vermelidir. Sürece dahil edilen İslamcı partiler, başlangıçta radikal bir söyleme sahip olsalar bile, siyasi
rekabet içinde giderek demokratik rejimi bütün gerekleriyle benimseyebilir. Bunun en çarpıcı örneği Türkiye'de görülmüştür. Türkiye'nin kendine özgü İslamcı hareketi olan Milli Görüş Hareketi, süreç içinde ideolojik bir dönüşüm geçirerek, kültürel olarak muhafazakar, ama
ekonomik ve siyasi açıdan oldukça liberal Adalet ve Kalkınma Partisi'ni doğurmuştur. Benzeri Arap ülkelerinde de yaşanmaya adaydır.
Tunus'ta İslamcı Ennahda (Yeniden
Doğuş) partisinin lideri Raşit Gannuşi'ye göre, İslam ile (özgürlükçü ve çoğulcu rejim dahil) modernite ve Batı arasında çatışma yoktur. Şöyle demektedir: "Ülkemizdeki çatışma hiçbir şekilde İslam ile modernlik arasında değildir. Ne dinsel, ne de din ile
laiklik arasında çatışmadır. Yaşanan ezenlerle ezilenler arasında siyasi bir çatışma; özgürlüğü ve onuru için mücadele eden bir halkla, devleti bir
baskı aracına çevirmiş olan yoz yöneticiler arasında bir çatışmadır." (9
Mayıs 1995'te Chatham House'da yaptığı konuşmadan.)
Gannuşi'ye göre, İslam'ın temel ilkesi
adalettir. Adalet, kadınlarla erkeklerin,
Müslümanlarla gayrimüslimlerin, bütün insanların eşit haklara sahip olmasını; hayvanlara dahi adil davranılmasını emreder.
Adil bir düzende baskı ve zulme yer yoktur. Bireylerin hür iradeleri vardır, inançta gönüllülük esastır, "dinde zorlama olmaz." Ennahda "Demokrasinin gereği olan çoğulculuğa ve iktidarın seçimlerle belirlenmesine kesinlikle bağlıdır."
Tunus'un
İran gibi bir teo-demokrasi, yani din adamlarının vesayeti altında olan türden bir demokrasi olma ihtimali yoktur. Peki ya Mısır? Mısır'da
Hüsnü Mübarek diktatörlüğüne karşı muhalefetin sözcülüğünü üstlenmiş olan, liberal eğilimli
Muhammed El Baradey şunları söylüyor: "Mübarek'in gitmesinden sonra Mısır'ın İran'a döneceği, Mübarek rejiminin pazarladığı bir yalandır.
Müslüman Kardeşler dini açıdan muhafazakar bir gruptur, ama onların İran modeliyle, aşırılıkla bir ilgisi yoktur. Çoğunluğun desteğine de sahip değildirler, ancak yüzde 20 dolayında oyları vardır. Ama halktan saygı görürler, çünkü son 30 yılda ayakta kalmayı bir tek onlar başardı. Bütün yurttaşların eşit hak ve sorumluluklara sahip olmasını savunuyorlar; devletin dini esaslara dayanması gibi bir talepleri yok... Onları demokratik sürece dahil etmeliyiz..." (Fareed Zakaria ile
mülakat, CNN, 31 Ocak)