ANAYASA Mahkemesi’nde 17 üye bulunuyor. Bunların 9’u, Sayın
Ahmet Necdet Sezer ve önceki cumhurbaşkanları döneminde atanmıştır:
Haşim Kılıç, Osman Alifeyyaz
Paksüt,
Fulya Kantarcıolu, Ahmet Akyalçın,
Mehmet Erten, Fettah Oto,
Serdar Özgüldür, Serruh Kaleli ve Zehra Ayla Perktaş.
Kalan 8 üye Sayın
Abdullah Gül döneminde göreve gelmişlerdir: Bunlardan iki üye
Yargıtay tarafından
aday gösterilerek Gül tarafından atanmıştır: Recep Kömürcü ve Burhan Üstün... Bir üye ise Askeri
Yargıtay’ın adayı olarak atanmıştır: Nuri Necipoğlu...
Eğer Yargıtay ve Askeri Yargıtay, belli anlamda “
kale” ise, bu üç üyeyle birlikte önceki 9 üye, toplam 12 üye’nin hukuki görüşleri şöyle veya böyle olabilir, ama hiçbirinin bugünkü iktidarın tercihiyle geldikleri söylenemez.
Beş üyenin durumu
Geriye kalıyor, beş üye: İdare kökenli Alpaslan Altan... YÖK kökenili Prof. Engin
Yıldırım ile önceki gün göreve başlayan Prof.
Erdal Teczan...
TBMM tarafından seçilen
Sayıştay kökenli
Hicabi Dursun ve Av. C. Mümtaz Akıncı...
Bunlara iktidarın adamları denilebilir mi?!
Bir hukukçunun, kendisini seçen makama bakarak karar vereceğini düşünmek züldür! Nitekim Sezer’in atadığı üyeler onun açtığı çeşitli davaları reddetmişlerdi!
Henüz kararlarını görmedik ama ben yeni üyelerin de kendilerini atayan makama bakarak değil, pür hukuki kanaatleriyle karar vereceklerine inanıyorum. Hukuk dünyasında saygın olmaları ve hukuk tarihine iyi isim bırakmaları da buna bağlıdır.
Sağcı ve solcu saygın hukukçularımız ve bıraktıkları değerli eserler vardır. Ama ünlü ‘
militan’ hukukçuların hiçbiri ne saygın olabilmiş, ne de bugün referans olacak tek içtihat bırakabilmişlerdir.
Saygın olmak isteyen
yargıç, atayan makama göre değil, saf hukuki kanaatine göre karar veren yargıçtır. Onun için,
Anayasa Mahkemesi’nin yapısının değişmesi ve yeni atamalar yapılması sebebiyle yöneltilen suçlamalara
mahkeme başkanı
Haşim Kılıç’ın tepki göstermesinde yadırganacak bir taraf yokturÖ
Hâkim teminatının bulunduğu bir sistemde yargıçlar atanmalarıyla değil, kararlarıyla değerlendirilmelidir.
Öyle ya, falanca hâkimler kendilerini atayanların emrinde değilse, öbürleri niye atayanların emrinde olsun?!
Tarafsızlık çeşitliliktir!
Elbette hukukçuların da dünya görüşleri olur ve farklı içtihatların temel sebebi bundur. Farklı içtihatlar politik militanlık haline gelmeyip hukuk teorisinin sınırları içinde kaldıkça normaldir ve iyidir. Zira kurulların “tarafsızlığı” ancak üyelerinin çeşitli görüşlere sahip olmasıyla mümkündür.
Tek fikirli kurullar tarafsız olamaz.
Onun için ben,
Anayasa Mahkemesi dâhil,
yüksek yargı kurullarının üye kompozisyonunun çeşitlenmesini yargının tarafsızlığı için yararlı görüyorum.
Kökleri 27 Mayıs’a hatta daha eskilere giden tek fikirli yargı yapılanması yüzünden, Sayın Haşim Kılıç’ın deyimiyle “yıllardır yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı örtüsü altında yüksek yargının içine düşürüldüğü durumu kimsenin savunacak mecali yoktur.”
Yargıyı ve yargıçları kökenlerine göre önyargıyla değil, kararlarının hukuk kalitesiyle değerlendirmeye
toplum olarak alışmayız. Yargı reformunun esaslı unsurlarından biri bu kültürün yerleşmesi olsa gerek...