Yazıya oturdum, haberini aldım, dağıldım. Artık bu yazıdan hayır gelmez. Konumuz da "
Amerikan çocuklarıydı", işe bak...
Hayır,
Ankara bozkırından çıkıp
İstanbul görmeden
New York görmüş matbuat yavşakları değil tabii.
Gerçek Amerikalılar. Tarihsiz ve dipdiri, iyimser ve bön, hoş ve boş, "kitsch" ama kendinden çok emin, yüzeyde ama yaratıcı, cahil ama her yeniliğe açık insanlar. Dünyanın her yanında babasının çiftliği gibi gezinen, Murat Belge'nin deyimiyle "komşu çiftliğe yavuklusunu görmeye giden yanaşma" kadar rahat, ama birçok ülkede kendisine gösterilen tepkiyi hatta nefreti de bir türlü anlayamayıp şaşan saf insanlar...
Dalgamı geçmeyi hiç
ihmal etmeyecektim: Virgin Atlantic Airlines bir anket yapmış. Yolcuların hosteslere en çok sorduğu sorular...
En çok sorulan soru: "Camı açabilir misiniz?"
Sonra da, "motorlar çok ses yapıyor, acaba kapatabilir misiniz?"
"Duşları gösterebilir misiniz" diyen de var, "uçakta MacDonalds var mı" diye soran da.
"Barbie bebeğime
masaj yapabilir misiniz?" diye soran da var, hanımın yaşı belirtilmemiş. Sekiz olsa gerek ama otuz sekiz de çıkabilir.
Hani bizim
Münih-İstanbul uçağı inişe geçince torbalarını toplayıp çıkış kapısına doğru ilerleyen gurbetçilerimize hiç boşuna
küfür etmeyiniz. Ampul kafalıları gidip de Amerika'da görünüz. (Yolu göze alamıyorsanız eski başkanları George W. Bush'un resmine de bakabilirsiniz.)
Amerika'da, seçimde oyunu kime vereceği sorulunca "my husband knows" diyen kadınlar vardır, "beyim bilir"... Abartmıyorum, televizyonda kendi kulağımla duydum.
Oradan lafı Jack LaLanne'a getirecektim...
"
Sağlık gurusuymuş" bu herif...
Fransız kökenli görünüyor, Louisianalı falan olsa gerek.
Doksan altı yaşında ölmüş. Maşallah.
"İnsan yapımı ve lezzetli yemekleri sadece çiğneyip tükürürmüş"... Öyle dermiş...
Hayatı boyunca
spor yapmış, sigarayı ağzına sürmemiş. Kahvaltılarda yumurtanın beyazını, bir de soya sütüyle yulaf ezmesi ve
meyve yermiş, bir
bardak da et suyu içermiş.
Davar gibi yaşadıktan sonra doksan altı değil yüz seksen altı yıl yaşasan neye yarar, diyecektim.
Jack LaLanne doksan altı yıl yaşamış da ne yapmış, hangi becerileri görülmüş, kime ne faydası dokunmuş? Bizim en şarlatanımız bile "fındık yiyin" deyip hiç olmazsa Giresun'a
destek oluyor.
Ahilleus hepi topu yirmi altı yıl yaşamış ama üç bin beş yüz yıl sonra bile tanınıyor, diye ukalalık edecektim.
Küt diye
ölüm haberi geldi.
Defne Joy Foster, bizim yağmur yağınca camdan
bakan "Arap kızı"...
Otuz iki yaşındaydı, çocuğum yerinde.
Tanıdığımda da yirmi yaşında yoktu bile.
"Kunta Kinte'nin torunu" diye dalga geçerlerdi,
Star televizyonunun makyaj odasında öbür çocuklar... Alabama'da babaannesi vardı, ara sıra ona giderdi.
Hep gülerdi, hep neşeliydi, Amerikan "dinamizmiyle" Türk çaçaronluğunun mükemmel bir bileşkesiydi, cıvıl cıvıldı. Çok
şeker, çok cici bir kızdı. Son zamanlarda birtakım dandik yarışma programlarına katılırmış, haberim yoktu.
Bu yaşta öldü.
Tuğrul Şavkay elli iki yaşında, bir başka
sınıf arkadaşım Şadan Tecmen otuz beş yaşında, sıra arkadaşım
Salih Attila on yedi yaşında.
Ben de iki gün önce elli dokuzu bitirdim, altmışa girdim.
Hayatta olduğuma gizlice sevinecektim, hesapça. Muhasebe falan yapacaktım.
Ne yazının tadı tuzu kaldı, ne ağzımın.