Mübarek


Bu başlıkla bir yazı yazdığımı hatırlıyorum... Hayır, “Hüsnü” önadlı olanından söz etmiyorum. Daha “mübarekleri” vardı ve 28 Şubat postmodern darbesini “ordunun sivil kamuoyu oluşturma çabası” olarak yorumluyorlardı. Utanmıyorlardı... İsim vermeye gerek yok. Kim olduklarını kamuoyu çok iyi biliyor. Konu ne? Mısır’da “Mübarek rejimi” çatır çatır yıkılırken, bizimkiler yeni bir Mübarek rejimi için halkı “sokak sokak, taşlı sopalı direnişe” çağırıyor. Hiç zahmete girmeden, hiçbir bedel ödemeden bir gecede solcu olan arkadaşlar bunlar... İsmet Paşa, “O halde biz de ortanın solundayız” demişti, solcu olmuşlardı. Bir de diyorlar ki, “Bizi darbe kışkırtıcılığıyla itham ediyorsunuz. Tarihimizde var mı böyle bir şey?” Ben de diyorum ki, “Hiç olmaz mı? Sizin varlık nedeniniz bu.” Bir tarihte, Menderes’in avukatı olarak bilinen Burhan Apaydın’ı bulup konuşturmuşlardı... CHP yandaşı bir gazete... “Burhan Apaydın 45 yıllık sırrı açıklıyor” başlığı altında, bildik “müvekkil-avukat” mükalemelerini sıralamışlardı... Ortada öyle “sır” diyebileceğimiz bir şey yoktu, Apaydın’ın anlattıklarını neredeyse hıfzetmiştik... Çünkü, yeni öğrenmiş gibi şaşırdığımız bilgileri ya daha önceden bir yerlerden okumuş, ya da Yassıada Mahkemesi kayıtlarından izlemiştik. Fakat, amaç başkaydı... Amaç, İsmet Paşa’nın, dolayısıyla CHP’nin 27 Mayıs’ı desteklemediğini kanıtlamak, bir tür “geç iade-i itibar” yapmaktı. Paşa “ne içindeyim, ne dışında” ve “gözlerime bakın ne söylemek istediğimi anlarsınız” diyormuş. Bu da üstü kapalı bir 27 Mayıs eleştirisi imiş. Dolayısıyla, darbenin arkasında CHP parmağı aramak “hainane bir çaba” imiş... Bakalım öyle miymiş? Emin Aytekin, “27 Mayıs ilerici bir harekettir, bir devrimdir, tamamen TSK patentlidir” iddialarına karşılık, “Hayır” diyordu, “27 Mayıs tipik bir askerî darbedir ve tamamen CHP’nin eseridir...” Darbenin kudretli yarbayı Orhan Erkanlı da, bir konuşmasında şöyle demişti: “Bizi İsmet Paşa yönlendirdi. Darbecilere tesir eden daha ziyade İsmet Paşa’nın ‘şartlar tamam olursa darbe meşrudur’ sözleriydi...” Nitekim İsmail Cem, bir kitabında bazı cuntacı subayların İnönü’nün konuşmalarını bildiri yapıp halka dağıttığını yazacaktır. Koca romancı Yakup Kadri Karaosmanoğlu da şunları söylüyor: “Darbe yoluyla iktidara gelmenin en büyük aleyhtarı bildiğim İsmet Paşa, iktidar olabilmek için ihtilal havasını besleyen sözler söylemekten sakınmıyor...” Örnekleri çoğaltmak mümkün... Tanpınar, bir şiirinde, “ne içindeyim zamanın, ne büsbütün dışında” diyordu. Rahmetli, Bergson’la bozduğu ve “zaman” diye bir sorunsala saplanıp kaldığı için, bir tür Halit Ayarcı hassasiyeti geliştirmişti; “doğu-batı” problematiğini de bu hassasiyetle aşmaya çabalıyordu, aşamıyordu, kendi trajedisine yenik düşüp duruyordu. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü bulup okuyun. Mutlaka okuyun... Küfürlerinizi sonra yollarsınız... İsmet Paşa, evet, 27 Mayıs’ın sonuçlarına (Menderes ve arkadaşlarının idamına) üzülmüştür. İnsandır, üzülecektir... Ama bu, 27 Mayıs’a gerekçe hazırlayan siyasî aktörlerden biri olmadığı anlamına gelmez. Fiilen darbenin içinde değildi ama büsbütün dışında da değildi...

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER