Elinde silah yok, öyle mi?


Madem yandaşız, madem “siyaset kurumu”nu savunma çabalarımız bazı terbiyesizler tarafından birtakım ayıp sıfatlarla anılıyor, bari bunun hakkını verelim de, maaşımızda kesinti olmasın. Konu şu: Taraftarlarınca “sakin güç” olarak anılan değerli Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlık mazbatasını eline alır almaz, içindeki asıl cevheri çıkardı. Bir fırtına gibi esti miting meydanlarında... Küfretti... Yalanlar söyledi... İftiralar attı... Çakma yolsuzluk belgeleriyle kafaları karıştırdı... Bir siyasetçide alışık olmadığımız ve “ananı da al git” sözünü gölgede bırakacak bir üslupla mütemadiyen saldırıp durdu... Ne oldu? Kendi rüzgârıyla yakaladığı yüzde 30 oy oranını, yine kendi rüzgârıyla yüzde 27’nin altına düşürdü. Psikolojik sınır yüzde 27’dir... Bu sınırın altındaki her sonuç, rezil kepaze edilerek CHP’nin başından uzaklaştırılan Baykal’ın zaferi olacaktır ve Kılıçdaroğlu’nun liderliği ciddi biçimde sorgulanacaktır. Muhterem, önceki gün Giresun’da halka seslenmiş, Başbakan’ın, “CHP eşkıyalıktan medet umuyor” sözlerine cevap vermiş... Öyle bir cevap ki, neresinden tutsan dökülüyor. Buyurmuş ki, “Sayın Başbakan bize küfrediyor; daha fazla konuşursa ağzına biber süreceğim. İnsana umut vermek varken, kalkmış bir de eşkıya diyor. Elimizde silah, ağzımızda kem söz mü var ki?” Başbakan’ın ettiği küfrü bilmiyorum. Kılıçdaroğlu kişilik haklarının zedelendiğini düşünüyorsa, yargıya başvurup mağduriyetini tazmin edebilir; en doğal hakkı. Fakat ben “eşkıya” savunusuyla, “Elimizde silah, ağzımızda kem söz mü var ki?” ifadesine takıldım. Eşkıyalık nedir? Eşkıyalık, sandıktan sonuç çıkaramayanların, halkı “mahalle mahalle, sokak sokak taşlı sopalı direnişe” çağırmaları, üstelik bu hukuksuzluğa Mustafa Kemal Atatürk’ü alet etmeleridir. Bunu CHP’liler de yapsa eşkıyalıktır, AKP’liler de yapsa eşkıyalıktır. Eşkıyalık, aynı zamanda, “Şartlar olgunlaşırsa, darbe meşrudur” sözünü, ilahi bir buyrukmuş gibi siyasete taşımak, postmodern 27 Mayıs’lara zemin hazırlamaktır. Eşkıyalık, “İlericilerin tankları var” demektir. Eşkıyalık, yargıyı ve orduyu partinin “arka bahçesi” görmek, her seçim başarısızlığından sonra oralara işmar çakmaktır. Eşkıyalık budur... Elinizde silah yok ama darbelerin, muhtıraların, silahlı kalkışmaların gölgesinde büyümüş, üstelik iktidar umudunu Silahlı Kuvvetler’in yaratacağı oldubittiye bağlayan mebzul miktar üyeniz ve taraftarınız var... Ezeli genel başkanınız İsmet Paşa ne buyuruyordu? “Demokratik rejimi baskı rejimine çevirirseniz, ihtilal millet için meşru bir hak olur...” Siz de bu sözlere, “Evet, tabii öyle olur. Baskıya direnmek haktır” diye onay veriyordunuz. Demek ki, bir müntesibinizin de buyurduğu gibi, sandıktan sonuç çıkmazsa, halkı “mahalle mahalle, sokak sokak taşlı, sopalı direnişe” çağıracaksanız... Belki bir “iktidar umudu” doğar... Belki “kaynak” sorunu da çözülür. Kem söz meselesine gelince... Hiç gelmeyelim. Mahcup olursunuz. Hem ettiğiniz küfürlerin (kalpazan, haramzade, adam mısın sen, harem ağası, zavallı, vs...) mürekkebi kurumadı, hem de “kalpazan”dan dolayı ödediğiniz 10 bin Türk lirasının acısı çıkmadı...
<< Önceki Haber Elinde silah yok, öyle mi? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER