Rahmetli
Özal, “benim memurum işini bilir” diyerek
Türkiye’de bir perde araladı değil mi? O aralanan perdeden sonra, biz kimlerin işini iyi bilip bilmediğine daha bir dikkatle bakar olduk.
Anımsarsınız sanırım, bir süre önce
Honduras’ta bir
darbe oldu. Cumhurbaşkanının görev süresinin uzatılmasıyla ilgili
referandum öncesinde askerler cumhurbaşkanlığı sarayını basarak, Manuel Zela’yı devletin başından indirip, yerine geçici bir devlet başkanı atadılar. Dünya kamuoyu ayaktaydı. İçerde olaylar, dışarıda uyarılar, protestolar oldu sonrasında da.
İsterseniz az biraz Honduras ile ilgili bilgilerimizi de tazeleyelim. Honduras;
AIDS hastalığının oldukça yaygın olduğu, 6,7 milyon nüfuslu
yoksul bir Latin
Amerika ülkesi.
Guatemala ve
Nikaragua arasında ve
Kuzey Pasifik Okyanusu kıyısında,
El Salvador ve Nikaragua arasında yer alıyor.
Honduras, ABD’nin müttefiki değil, AB’ye girmeye çalışmıyor.
Avrupa,
Asya ve
Ortadoğu arasında enerji kaynaklarının geçiş güzergâhında da değil. NATO’ya üye de olmadı hiç. Dünyaya entegre olmuş bir durumu da yok. Ekonomik yapısı da, iç politikası da, asla global yapılanmadan Türkiye kadar etkilenmiyor. Bölgesinde ve dünyada büyük rolleri de olmadı hiç.
Kısacası Honduras, Türkiye değil. Honduras’ta bu kadar tepkiye neden olan askeri darbe Türkiye’de yapılamaz. Günlerdir bunları; bir kısım aydın ve gazeteciler de adeta bazılarını ikna etmek istercesine anlatıyorlar. “Darbe olursa, siyasi ve
ekonomik istikrarımız bozulur, Avrupa’dan dışlanırız, ülke bölünmeye gider vs.” vs ve bir sürü vesaire.
İyi de, ne yani, bizim bu bildiklerimizi, Askeri Liseler,
Harp Okulları ve Harp Akademilerinden
mezun olmuş, askerlerimiz bilmiyorlar mı? Bizi ve
iktidarı darbe ile korkutan; yüksek tirajlı gazetelerin tepelerine tırmanmış medya baronları, en karlı yatırımların kokusunu binlerce kilometrelerden alan işadamlarımız, ömrünü politikaya adamış bazı
dinozor siyasilerimiz bilmiyorlar mı?
İnanın bana onlar da gayet iyi, hem de çok iyi biliyorlar. Hatta bir darbenin olası maliyetlerini,
psikolojik, aritmetik, sosyal, politik ve ekonomik bütün yollarla
hesaplamışlardır da. Ve vardıkları sonuç; 21. yüzyılın başlangıcında dünya için; stratejik ve coğrafi önemi çok büyük olan; ‘bu ülkede darbe ya-pı-la-maz’dır. Zaten, yaptıkları hesap ve kitaplar sonucunda, darbe için, en
küçük gerçekleştirme / başarma ihtimali görseler, kimsenin ve özellikle de
Başbakan Erdoğan’lı AKP Hükümetinin ve ‘Cemaat’in gözyaşlarına bakmazlar ve darbeyi ‘ıslak imzalı’ süreçlerde hemen yaparlardı.
Eh o zaman hala bu
gürültü niye? Size onu da söyleyelim! Doktorlar; “hastaya ölümü göstermeden, sıtmaya razı edemezsiniz” derler ya, işte aynen öyle. Onlar yani işini iyi bilen
vesayet sistemini arzulayanlar ve sistem mühendisleri; “gelin amcanızın kanatları altına her zaman olduğu gibi gene girin. Biz sizi koruruz” demeye getiriyorlar.
Medya baronu, eski etkinliğini yitirmiş. “Ah nerede o eski günler” diye hayıflanıyor. Başbakanlara
şantaj yapıp, işler kotardığı, kendisi öterken bütün basının el-pençe divan durduğu günlerin özlemi içinde. Çıkarları tehlikeye giren iş adamı, başkaları ihaleleri alırken ağzının şorigi akarak izliyor manzarayı. Yürek dayanası değil. Hele hele ardı sıra gelen şu cezalar da var ya. “Yaptır şu darbeyi” dedirtiyor insanlara.
Türkiye’de sürekli muhalefete mahkum olan CHP’li kaşarlanmış siyasetçiler; “hani biz devletle birdik, hani muhalefette olsak, hep iktidardık? Ne yani, bütün beceriksizlik bizde mi?” derken, hırslandıkça hırslanıyorlar.
Ordunun içinden birileri de hayıflanıyor. “Bu cumhuriyeti biz kurmadık mı? Şimdi bu iktidara sözümüz geçmeyecekse, neyleyeyim ben böyle paşalığı?” hesabında. Bir de
kaos ortamında organize suç örgütlerini ve çetelerini besleyip, büyütmek isteyenler var elbet. Müzmin darbe hastalarını hesaba katmayın ne olur! Onlar da romantik darbe severler. Hep darbe dileyip, hiç kendilerinden yana darbesi olmayan zavallılardır onlar. Her seferinde iç çekip otururlar kenara da zaten.
İşte bütün bu işini bilenlerden mütevekkil heyetin tek amacı, artık hiçbir zaman gerçekleşmesi ihtimal dâhilinde olmayan, darbe korkusu ile bize ve özellikle de Başbakan Erdoğan’a ve Hükümetine ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek.
Çok iyi bildiğiniz gibi, bunu daha önceden de sıklıkla yaptılar. 28
Şubat ve 27 Nisanlarla. İktidar ya büsbütün panikleyip, kaçacak, ya da en azından tırsıp hizaya gelecek sanıyorlar. Senaryo bütünüyle bunun üstüne kurulu Sayın Başbakan.
İsterseniz bu
senaryoda size biçilen rolü oynarsınız ve siyasi geleceğini, kendi başarısının üzerine değil, rakiplerinin hataları üzerine kuran CHP’ye, hayatının ilk ve tek iktidar olma fırsatını verip gidersiniz. Ya da ikinci ve zor olan bir rolü seçersiniz ve şunları yaparsınız:
1. Dargın işadamları ve
muhalif medyayla sulh çizgisi geliştirirsiniz.
2. Kendi çevrenizden bu şekilde
diyalog köprüsü kurmanıza karşı çıkanları uzaklaştırırsınız.
3. Elinizden geldiğince statükoya karşı mücadele edersiniz.
Eğer bunları yapmazsanız, bir süre daha gönül rahatlığı ile iktidar olmaya devam edebilirsiniz. Yalnız sonrasını unutmayın. Sizden öncekiler de bu şantajlara
boyun eğince, başlarına neler geldi bir de onlara bakınız. Girdikleri ilk seçimlerde tarumar oldular mı? Zaten siz de, partiniz de, böyle bir dönemin sonucunda ortaya çıkmadınız mı?
Bu
halk elbette sizden sonra da mutlaka bir alternatif bulacaktır. Ancak bu ülkenin artık kaybedecek, inanın bir gün bile vakti yok. Bu nedenle başkasının düşüncelerine, fikirlerine tahammül edebilen herkes ama herkes; dindarı, solcusu, sağcısı, demokratı, kişisel çıkralarını, toplumsal çıkarlarla uzlaştırabilen iş adamı, işçisi, köylüsü bu kervanın yönü AB oldukça;’…durmak yok, yola devam…’ diyecek ve sizinle el ele tutarak, size tam
destek olacaktır. Lütfen bunu da böyle bilin!..