Yargı reformu tartışmaları ilginç bir seyir takip ediyor.
Hizbullah başta olmak üzere bazı sanıkların
tahliyeleriyle had safhaya çıkan tıkanıklık ve gecikme şikâyetlerini gidermenin tek yolu işleyişi hızlandıracak tedbirleri almak.
Savunma hakkına halel getirmeden sorunu çözmenin, mahkemeleri çoğaltmak dışında çaresi bulunmuyor. Bu iş yüküyle hızlanacak yargı, istiap hacminin üstünde ağırlıkla gitmeye çalışan kamyon gibi kazalara açık hale gelecektir.
AK Parti hükümetine
yargıç aldırmama kararlılığını sürdürenlerin aynı zamanda tahliyelere kızan ve geciken
adaletin faturasını iktidara çıkaranlar olması ironik bir çelişki. Yıllardır kol gücüyle hareket ettirdiğimiz
araba, iki yıldır kartopu gibi büyüyen zamanaşımı gerçeği ile durma noktasına gelmişti. Uzayan yargılamalar sonunda gerçekleşen tahliyeler ise adalet mekanizmasının hareket edemez halde olduğunu muhataplarının yüzüne çarptı. Bu saatten sonra
mevzi koruma manevraları kurumları yıpratmaktan başka işe yaramayacak. Artık yama çözümler ve pansuman
tedavi aşamasının da geçildiğini kabullenmek zorundayız.
Zaman'ın bugünkü manşeti, yol gösterici ayrıntılar içeriyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Jean-Paul Costa, reform çabalarına
destek verirken önemli bir bilgiyi paylaşıyor: Avrupa Konseyi'nin 47 üyesi geçen yıl
insan hakları ihlallerini ulusal mahkemelerin çözmesi konusunda
düzenleme yapma sözü vermiş.
Ulusal mahkemelerde
davaların uzun sürmesinden dolayı AİHM'de en fazla mahkûm olan
ülke konumunu kimseye bırakmıyoruz. Hem
Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkının tanınması, hem de yerel mahkemelerin hızlanması, AİHM'nin önceliklerini karşılıyor. 12 Eylül'de kabul ettiğimiz
anayasa değişiklikleri, AYM'ye bireysel başvuru hakkını emrediyor.
İntibak kanunlarında bu düzenlemeyi yapmamak, anayasayı çiğnemek anlamına geliyor. Olayı, '
Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay ve Danıştay'ın temyiz makamı oluyor' biçiminde sunarak ön almaya çalışanlara şunu sormak lazım: AİHM'de bekleyen ve çoğu mahkûmiyetle sonuçlanan binlerce dava ağırınıza gitmiyor da kendi yüksek mahkememizin devreye girmesi neden rahatsız ediyor? Anayasa Mahkemesi, AİHM'den önceki ara kademe olacak. Bunun için de diğer yargı yollarının tamamlanmış olması gerekiyor. Adına isterseniz temyiz deyin başka yolu yok.
Adli ve idari yargıyı hızlandırmak için Yargıtay ve Danıştay'a yeni daireler kurma
teklifi de tartışma konusu yapılıyor. Sadece
istinaf mahkemelerinin hayata geçirilmesinin yeterli olacağı iddiası tatmin edicilikten uzak. Sistemin bütün halinde
ıslah edilmesi kaçınılmaz. İstinaf mahkemelerine seçilecek kişiler başka bir ülkeden
transfer edilmeyecek, ilk derece mahkemelerden seçilecek. Zaten orası da tıkanmış durumda değil mi? Temeli güçlendirmeden yeni kat çıkmak, sorunu büyütecek. Yeni hâkim savcı almadan istinaf da, yeni daireler de çözüm olmayacak. Yerel mahkemelerde duruşmalar için aylar sonrasına gün verildiği herkesin malumu. O halde işe temelden başlamak zorundayız. İstinaf mahkemeleri çok önemli ve yüksek yargının yükünü önemli ölçüde azaltacak. Peki, birikmiş davalar ne olacak?
Adalet Bakanlığı'nın tespitlerine göre, 2011 yılında 25 bin, 2012'de 32 bin, 2013'te 42 bin, 2014 yılında ise 55 bin
dosya zamanaşımına uğrayacak. Bu demektir ki önümüzdeki dört yıl 154 bin dosya, hakkında karar verilemeden kapatılacak. Fecaati düşünebiliyor musunuz? Her dosyanın kaç insanı ilgilendirdiğini bilmiyoruz. En kaba hesapla yüz binlerce insan
mağdur edilecek demektir. "Adalet Bakanlığı 2006'da daire sayısının azaltılmasını teklif etmişti. Bu çelişki değil mi?" diyorlar. Son 5 yılda Yargıtay'da devreden dosya sayısı yüzde 232 oranında artmış. Sadece bu yıl 536 bin 585 dosya önümüzdeki yıla devretmiş. Yeni gelenlerle birlikte Yargıtay'da biriken dosya sayısının bir buçuk milyon olması bekleniyor. 2009'da 14 bin olan zamanaşımı sayısı bu yıl 19 bine yükseldi, gelecek yıl 25 bin olacak. Sayıların nasıl katlandığı ortada.. Hâlâ birileri armudun sapı üzümün çöpü hesabı yapıyor....