Dink
cinayetini yazmaya başladığımda başımın ağrıyacağını biliyordum ama açıkçası bu kadar ileri gidebileceklerini tahmin etmemiştim.
Gözü dönmüş kalleşler, henüz doğmamış bebeğime bile Kaleş mermisi gönderdiler. Beyaz bere ile birlikte 4
Kaleşnikof mermisi yollayıp 'seninle birlikte tüm aileni de ortadan kaldırırız' dediler.
Peki ben ne yapmıştım?
Bir gazeteci olarak, tek gücü elindeki kalemi olan bir gazeteci olarak Dink cinayetinin karanlıkta kalan yönlerine ışık tutmaya çalışmıştım. O kadar...
Fakat onlar ne yaptılar?
Mermiyle, silahla
cevap verdiler. Üstelik mermileri hesaplarken bir ay sonra doğacak bebeğimi, 3,5 yaşındaki kızımı ve eşimi de unutmamışlar.
Mesajları gayet açık.
Hrant Dink'i öldüren
Ogün Samast ile özdeşleşen beyaz bereyle, Kaleşnikof mermileriyle 'bu işi kurcalayanı vururuz' diyorlar. Yani cinayet
faili meçhul kalsın, perde arkasındaki organizatörlere bakılmasın istiyorlar.
Ayrıca da bunu
Başbakan Erdoğan'ın 'tetikçileri yakaladık ama ana kumandada kim var orası meçhul' sözünün gazetelerde olduğu gün yapıyorlar. Meali filan bırakın doğrudan 'büyük abiler hâlâ büyük' diyorlar.
Önceki
akşam gazeteye gönderilen ve içinde bir beyaz bere ile 4 Kaleşnikof mermisinin olduğu tehdit paketinden sonra
emniyet olaya el koydu.
İçişleri Bakanı Beşir
Atalay arayıp geçmiş olsun dedikten sonra tüm birimlere talimat verdiğini, gerekli takip ve koruma süreçlerinin eksiksiz uygulanacağını söyledi.
Ama tüm bu iyi niyetli çalışmalar faillerin yakalanmasına yetmeyebilir.
Çünkü dün itibarıyla gelinen durum şuydu:
Kargo şirketinin
Yozgat Yerköy şubesinde
kamera yok. Şirket yetkilisi postaya veren kişiyi hatırlamıyor.
Tehdit paketini yollayan kişinin verdiği isim,
telefon ve TC kimlik no sahte. Tabii ki çalışmalar sürüyor ama bu yaşananlar tehdit mesajını yollayanların pek amatör olmadıklarını da gösteriyor.
Biz alabileceğimiz her tedbiri aldık. Koruma tahsis edildi. Bundan sonrası yargının ve emniyetin maharetine kaldı.
Ha, ayrıca da her şeye rağmen başıma bir şey gelirse de takdir-i ilahidir derim. Sonuçta ecel saati gelmişse hastalık da vesile olur kahpe kurşunlar da.
Bu tür tehditlerden korkup kaçacak değilim.
Ama ben yine mesajın kendisine dönmek istiyorum. Aslında bu tehdit sadece şahsıma ya da aileme değil. Tüm Türk medyasına yönelikti. 'Eğer biriniz Dink cinayetinin arkasındaki büyük resme bakmaya çalışırsanız, doğru yerlere ışık tutmaya çalışırsanız sonunuz Dink'ten farklı olmaz' demiş oldu perde arkasındaki zinde güçler.
Gerçi mesajın asıl hedefindeki Türk medyasının büyük bir kısmı 'duymadım, görmedim, bilmiyorum' modundaydı. Hem geçmiş olsun demek için arayan hem de olayı haber yaparak tepkilerini dile getiren meslektaşlarımı ayrı tutuyorum.
Ama her fırsatta Hrant Dink davasının bayraktarlığını yapan çevreler sanki Dink kitabı yazdığı için bir gazeteci
ölüm tehdidi almamış gibi davrandılar.
Kitap çıktığı günden bu yana sistemli bir şekilde kitabı yok sayarak boğmaya çalışanlar, gelen ölüm tehditlerine de duyarsız kaldılar.
Bu arada bugünkü yazımda Kürşat Bumin'e cevap verecektim. Çünkü kendisi kitabım hakkında inanılmaz ön yargılı bir yazı kaleme almıştı.
Tabii ki bir yazar bir başka yazarın kitabını beğenmeyebilir, eleştirebilir.
Fakat Bumin ne kitabı okumuştu ne de içindekilere alıcı gözle bakmıştı. Kimle oturup kalktı, kimle sohbet etti bilmiyorum ama yaptığı talihsiz bir işti.
Üstelik 'Dink hayatta olsaydı bu kitabı okumazdı' gibi ucube bir cümle de kullanmıştı.
Ama son olaydan sonra Kürşat Bumin'e cevap yazmanın da bir anlamı kalmadı. Bumin'e tavsiyem dünkü Bugün Gazetesi'nin birinci sayfasındaki fotoğrafa bakması. Beyaz bir bere ve 4 tane Kaleşnikof mermisi var o fotoğrafta.
Tekrar tekrar bakın. Belki o fotoğraf size bir şeyler ifade eder. Eğer hâlâ azıcık insafınız varsa...