"Tarikat ve
siyaset" üzerine,
sistem,
laiklik, devrim kanunları,
toplum-din-devlet ilişkisi vs'ye uzanan çok şey söylenebilir de, bugün ben meselenin farklı bir boyutuna işaret etmek istiyorum.
Önce şunu söyleyeyim:
Bir tarikat mensubunun, sufinin, dervişin, her insan gibi, ülkenin nereye gittiği ile ilgilenmek anlamına, siyasetle ilgilenmesi gerektiğine inansam da, siyasetle ilgilenmeye can attığını düşünmem. Derviş, "
Allah Teala ile her an birlikte olma idrakini kazanmak için kalbini yoğurma" derdinde olan insandır. Dervişin hayatının diğer tüm alanları, bu ana gaye etrafında örgülenir.
Ancak ben, farklı boyut noktasında, "Keşke siyasi alana insanlar, gerçek bir dervişlik eğitimi alarak girebilseler" diyorum.
Yani insanlar,
kalplerini yoğurarak, hayatlarının merkezine, Yaratan'la birliktelik idrakini koyarak siyaset yapabilseler.
Kötü mü olurdu?
Kesinlikle hayır!
Nedir tasavvufi eğitim ya da tarikat terbiyesi neyi amaçlar?
Buna tasavvuf dilinde seyrü süluk denir. Yani Yaratan'a vuslat yolculuğu.
Bu, bir şahsiyet süzme sürecidir .
İslam dilindeki ifadesi, "tezkiye,
tasfiye"dir.
"Ben"in yönelişlerini sağlıklı hale getirme eylemi.
Mesela, kibirden, hırstan, ucb'dan (yani kendini beğenmekten), riyadan, tul-i emelden, kişisel anlamda uzun
hesaplar yapmaktan, kula kulluktan, mala mülke tapınmaktan, evladü ıyal tutkusundan arındırmak...
Hayatın tüm safhalarına, bir gün Allah'ın huzuruna çıkacağı bilincini yerleştirmek ve o "huzurda bulunma" bilincini, hayat disiplini haline getirmek.
Hiçbir adımda sözde Allah'ı ve hesap gününü unutmamak. "Gaflete düşmemek." O "
Huzur"a taşınacak hayat kitabının savunulabilir nitelikte olmasına özen göstermek.
"Allah'ı görüyormuş gibi yaşamak."
Allah'ı unutmamak.
Kalbi ve dimağı, putlardan, tüm güç odaklarının etkisinden arındırmak, sadece Allah'a bağlanarak gerçek hürriyete kavuşmak.
Böyle bir kişiliğin siyaset yaptığını, devlet yönettiğini düşünün.
"Allah beni görüyor" bilincini kuşanan bir insan yalan söyleyebilir mi,
hakaret edebilir mi, zulüm edebilir mi,
baskı uygulayabilir mi, zimmetine bir şey geçirebilir mi, evladü ıyaline özel muamele yapar mı, kamu malının yanlış kullanımına izin verir mi? Bu soruları, bir insan kişiliği bakımından kir telakki edilebilecek her şey için sorabilirsiniz.
Belki, buradan baktığınızda, "Günümüz şartlarında, böyle bir insan siyaset yapabilir mi" sorusu bile sorulabilir. "Siyaset bu kadar temizliği kaldırabilir mi?"
Evet, günlük siyaset içinde kirlenmeyle o kadar iç içe geçtik ki, farklı bir siyasetçi ve siyaset
tipi düşünemez hale geldik.
Doğrusu, zor bir işten söz ediyorum.
İslam'ın ikinci halifesi Ömer bin Hattab,
vefat ederken "Yerine oğlunu
aday göstermek istemez misin" diye sorulduğunda, "bir evden bir
kurban yeter" cevabı vermişti.
Ömer, Hazreti Peygamber'in rahle-i tedrisinde gönül terbiyesi görmüştü.
Ömer, taşıdığı yükü, Mehmet Akif'in mısralarına yansıyan şekilde şöyle anlatmıştı:
"Ömer, Ömer nasıl aldın bu barı (yükü) sırtına sen?!."
Zor bir şeyden söz ettiğimin farkındayım. Nitekim Osmanlı'yı da kapsayan koca İslam tarihinde, Ömer kalitesinde idareye-siyasete kalbini koymuş insan sayısı sınırlıdır.
Bugün ise daha da sınırlı.
Ben, "hiç olmazsa" diye başlayan cümleler kurulabileceğini düşünüyorum. Biraz olsun kalp eğitimi almış, arada sırada "kalbini avucunun içine alıp, insanlar arasında utanmadan dolaşma kaygısı taşıyan" insanlar olsun. İçinde bir kalp bulunduğunun farkında olan insanlar olsun. Yaratan'la ve
ilahi adalet ortamı ile ilişkisini koparmamış insanlar olsun.
Bizim siyasetimiz için böyle bir okul var mı?
Eğitim kurumlarımız herhangi bir kalp eğitimi veriyorlar mı?
Tekkeleri, zaviyeleri kapattık. Bu alanda da hâlâ geleneği sürdürme çabasında olanlar olduğu gibi gecekondular da oluştu.
Hani biraz da,
miras gibi kullandığımız bir iklimden yararlanmak söz konusu.
O zaman siyaset, tüm hayatımız gibi, zikzaklar çiziyor. Sakin, yağmurlu, fırtınalı, boralı, depremli...
Kişiliklerin savrulduğu bir hengame...
Yer yer ışıltılar, pırıltılar da yok değil.
Şimdi sormak isterim, siz de daha erdemli bir siyaset için, siyasetin tam da merkezinde, tepeden ayağa herkesin gelip
ders göreceği bir "Kalp okulu" açılmasını gerekli görmez misiniz?
Yani diyelim Bosna'nın
bilge devlet adamı, gerçek bir derviş olan
Aliya İzzetbegoviç gibi...