Farkındasınızdır, son günlerde yeni bir neo-sömürgeci terminolojisidir almış başını gidiyor. Eksenimiz kayıyor,
mahalle baskısı varmış, neo-
Osmanlıcılık yükseliyormuş. İçerideki dayatmacılar dışarıdaki hassasiyetleri kullanarak, dışarıdaki sömürgeciler de içerideki korkuları tetikleyerek
ülkemize
ameliyat yapmak istiyorlar. Bunların ortak yanı ise operasyonların çoğu kez
yerli uşaklar üzerinden kotarılması.
Sayın
Devlet Bahçeli 'ne işin var oralarda, gel Ankara'ya, çık dışarıya oynayalım' diye yırtınadursun,
Başbakan Erdoğan'ın Latin
Amerika gezisi de meyvelerini vermeye başladı.
Enerji Bakanı
Venezuela'dan iyi haberlerle döndü. Tanzanya'dan TOKİ'ye gelen 12 milyar dolarlık konut-inşaat yatırım davetinden sonra, Venezuela da konut karşılığı
ucuz benzin teklifinde bulundu.
Türkiye'nin çok istediği bir barter (mübadele) ekonomisi başlıyor. Keza, 200'den fazla işadamıyla geçekleştirdiği son
Katar-
Kuveyt çıkarmasından sonra, Başbakan önceki gün de
Ukrayna'da Serbest
Ticaret Anlaşması'na giden devasa bir süreci başlattı. Önce vizesiz ticaret, ardından yola devam. Detayları haberlerde.
Erdoğan ülkeyi muktedir bir
orkestra şefi gibi yönetiyor.
Nefes nefese koşuyor. Haybeye, boşa
kürek çekmiyor, sonuç alıyor, Türkiye'nin çeperlerini büyütüyor. Sahi,
genç bir araştırmacı çıkıp şu Çin Devlet Başkanı Hu Jintao'nun yurtdışı gezi trafiğini
Ahmet Necdet Sezer ve Erdoğan ile karşılaştırsın.Gezilerden milli çıkarlara giden yolu incelesin. Orijinal bir tez olur.
İzninizle Ukrayna'daki gelişmeye ben de sevinmek istiyorum. Eski Sovyet coğrafyasında çok etkili bir STK olan Diyalog
Avrasya Platformu (DA)'nun
gönüllü ekonomi danışmanlığını yaptığımdan, son yıllarda
Rusya-Ukrayna hattında çok sayıda bilimsel toplantılara katılıp, bu alandaki gelişmelerin
sivil toplum ayağındaki alt yapısına katkıda bulunmaya çalışıyorum. 2009-2010 yıllarında DA ile birlikte ülkenin önemli şehirlerinden
Kiev,
Donetsk,
Sivastopol-Kırım'da, çokça faaliyette bulunduk. Son olarak da 2 Kasım'da 2010'da
İstanbul Üniversitesinde ve TUSKON'un hamiliğinde 'ISTIAC 2010' organizasyonunda,
Karadeniz Havzasındaki Ülkeler Arasında Birinci Uluslararası İktisadi Kalkınma ve İşbirliği Yıllık Konferansı tertip edildi. Ben de bu toplantıda iki ülke arasındaki iktisadi
işbirliğinin güçlü ve zayıf yönlerini içeren bir tebliğ sundum. Ortaya çıktı ki, Ukrayna ile Türk ekonomileri
rakip değil, refik, yani tamamlayıcı. Bizim güçlü yönlerimize onların, onların güçlü yönlerine bizim ihtiyacımız varmış.
Beyinlerini fena halde belden aşağısının egemenliğine kaptıranlar, Ukrayna deyince aklına Yalta Otel'den ötesi gelmiyor. Nitekim
Kanuni Sultan Süleyman gibi koca Hünkar'ın asırlara, kıtalara sığmayan Ortodoks dünyasına yönelik devasa strateji ve diplomasisini getirip bir kadının uçkuruna dayandırma
ihanetini gösterdi ya, gerisini varın siz hesaplayın.
Bana açık açık, nerden çıktı Ukrayna ile stratejik işbirliği,
ekonomik entegrasyon filan diye, soranlar çok. Halbuki Ankara'dan daha evvel Kiev'e varıyorsunuz. Bağırsan karşıdan Sivastopol'den duyulur. Esasen,
Samsun ya da Sinop'u bilmeyen, ne bilsin Sivastopol'ü!
Neyse ki, ülkemizi sırtlayan
Anadolu iradesi, çocuklarımızın geleceğini rakı-şarap-
heykel-plaj sığlığına gömmüyor da, kervan yürüyor. İşte gayretler meyvesini verdi ve Başbakan'ımız bir büyük tarihi sürecin daha altına
imza atarak Ukrayna'dan dönüyor. Tamam, arka mahallede mızıkçı çocuk rolünde çelik-çomak oynayan çakma
Gandi bunları anlamaz. Ancak bu haberi verirken NTV muhabirinin bu olaydan neredeyse dudak ucuyla bahsederken, iki tarafın koruma ekipleri arasında yaşanan ve artık normal hale gelen 'arbedeyi' ballandırarak bütün lüzumsuz detaylarına kadar anlatması, sizce gazetecilik midir?
Türkiye artan oranlarda Akdeniz'i ve Karadeniz'i bir barış ve ortak ekmek teknesi haline getiriyor. İç-dış ihanet şebekesinin estirdiği mahalle baskısı, neo-Osmanlı,
eksen kayması gibi yeni sömürgeci kavramları ile
Muhteşem Yüzyıl adlı dizi farklı cephede aynı emellere
hizmet ediyor.