Uğur
Mumcu ve Gaffar
Okan. Öldürüldükleri tarih 24 Ocak.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Mumcu,
Ankara Karlı sokaktaki evinden çıkarken arabasına konulan bombayla katledildi. 1993’te işlenen
cinayet sırasında DYP-SHP koalisyonu iktidardaydı,
Demirel başbakan,
İnönü başbakan yardımcısıydı.
Talihsiz bir yıla girilmişti.
1990’da başlayan
cinayetler art arda geliyordu. Çetin Emeç, Muammer Aksoy, Bahriye
Üçok...
Güneydoğu’da ise tam bir “
iç savaş” ortamına girilmişti.
PKK Kuzey Irak’taki hâkimiyetini şehirlere yaymıştı, “gerilla” ile savaşta düzenli ordunun yetersizliği düşüncesinden hareketle özel timler devreye sokulmuş,
JİTEM kurulmuştu.
Eski Cumhurbaşkanı Demirel’in Susurluk’ta Abdullah Çatlıların faaliyetleri ortaya dökülünce söylediği gibi, devlet “rutin”in dışına çıkmaya başlamıştı.
1993 bu açıdan da bir dönüm noktasıydı.
Kürt sorununu çözme yanlısı Eşref Bitlis’in uçağı düştü. Düşürüldü!
O yaz Sivas’ta
Madımak katliamı yaşandı.
Türkiye’de siyasal
İslam da tırmanışa geçmişti.
24 Ocak 1993’te Mumcu suikastıyla laik Cumhuriyetçi, Atatürkçü aydın katliamlarında zirveye ulaşıldı.
Cumhuriyet kurulduğundan itibaren “devlet”e
egemen olan dinsel ve etnik kaygılar artık “yakın” bir tehdit olarak görülüyordu.
Uğur Mumcu böyle bir ortamda öldürüldü.
Cenazesinde 1 milyon insan, “Türkiye laiktir, laik kalacak” diye yürüdü.
Yaşarken fikirleriyle Cumhuriyet’i sahiplenen Mumcu’nun hunharca katli, Türkiye’de İslamcı yükseliş karşısında “devlet”e eşsiz bir “koruma duvarı” örme fırsatı sunuyordu. Aynı devlet, 12
Mart 1971 muhtırasında Mumcu’yu cezaevine göndermekte sakınca görmemişti. Suikastın ardından verilen “namus sözü”nün hiçbir anlam
taşımadığını 18 yıl sonra daha iyi görebiliyoruz.
“Devlet”in aydın cinayetlerindeki rolünü ortaya çıkarmak, Uğur Mumcu’nun mirasını gelecek kuşaklara taşıma sorumluluğunun da gereğidir.
Mumcu, yaşasaydı Susurluk’ta açığa çıkan “derin” ilişkileri mutlak çözerdi.
Papa suikastını izlerken Ağca-Çatlı bağlantısını ortaya çıkarmıştı.
Susurluk’un uzantısı isimler, bugün
Ergenekon’la iç içedir.
Mumcu’yu
anma törenlerinde “aydınları
kurtarma” adına Silivri’ye
mesaj gönderenler, bu ayrımı yapmak zorundalar.
Uğur Mumcu sadece Atatürkçü değildi, demokrat ve hukuktan yana bir aydındı ve
12 Mart’ta cuntacılara karşı çıkmıştı. Darbelere karşıydı. Bugün de askeri vesayete
prim vermez, savrulmazdı.
Süheyl Batum’un 50 bin kişiyle Silivri’de toplanarak,
CHP’nin kapısını Ergenekon sanıklarına açma düşüncesi herhalde partiyi bağlamıyordur! CHP, 2007 seçimlerinde bu hatayı yaptı ve 27
Nisan “e-muhtırası”yla bağlantılı
kriz senaryolarına
destek vermekle kalmadı,
Meclis grubunu da “Ergenekoncu” yapılanmaya açtı. Sonuç ortada. Baykal’ın kendisi de,
kaset operasyonuyla
tasfiye oldu!
CHP “faili meçhuller”in üzerine gidecekse Ergenekon’la yollarını ayırmalıdır.
Mumcu’nun anısına saygı bunu gerektirir.