Cumartesi 18’e kadar 3 Süper Lig maçı izledik; aklımıza bir kere bile 1960’lar gelmedi! En tepedeki
Trabzon’dan dipteki Buca’ya, yedi sakatlı Ankaragücü’nden
misafir Karabük’e kadar herkes kendi topunu oynamayı düşündü; elinden geldiğince hücum etmeyi denedi. Ne kadar çok eleştirilmiş olsa da Schuster’in sözleri belli ki herkesi düşündürdü, kimse oynattığı oyunla 60’lar parantezine sıkışmak istemiyor.
O parantezin içinde hemen hiç kalmayan
Ümit Özat da, yine
savunmada çok açık vererek başladı maça... Aynen ilk devredeki
Kayseri ve
Beşiktaş maçlarında olduğu gibi savunma düzenini
erken değiştirmek zorunda kaldı; ama defansa yaptığı müdahaleler bu kez olumlu sonuç verdi: İlk 25’te Yattara’nın çok zorladığı Murat’ın yerine sola geçen Uğur, kalan bölümde Gineli’nin hızını kesti.
Güven sağ bekte Uğur’u aratmadı, savunmanın önünde M.Çoğum da, Jaja’nın düşüşünde pay sahibi oldu. Aslında
Serdar kendine güvenen 138’inci
futbol adamı Ümit Hoca’yı da yanıltmış olmasaydı, dün Özat için hesapların tuttuğunu söylemek de mümkün...
Manisa karşısında harika bir futbolla farklı kazanan Güneş’in takımı hemen hiç değişmemiş olmasına rağmen dünkü hesapları şaşırtan şeyse, birkaç bireysel per
formans oldu. Giray ilk 17 haftada birkaç sefer yaptığı hatalardan birini daha tekrar etti, bu sefer
fatura ağır oldu. Cale son 2 yıldır olduğu gibi dün de idare etti; ama takımınız ne kadar iyi olursa olsun bazı maçlarda sol bekinizin idare etmesi yetmeyebiliyor. Umut’sa kendi pozisyonuna her
transfer yapılışında olduğu gibi dün de güvenini yitirmişti. Daha önce Teofilo’yla yaşadıklarını dün 63’te Jaja’yla yaşadı. Belli ki Umut’ta forma kaptırma korkusu
kimya bozuyor, “
kral yapmama/kral olma” duygusu ortaya çıkıyor. Bu da Trabzon gibi sağlam bir takımı bile aksatabiliyor.
Tribündeki Brozek ikizlerinin ne performans vereceğini kestirmek tabii ki zor. Ama Cale ve Umut’un bu halleri sürerse ikizlerin çokça polemik konusu olacağı/tartışılacağı kesin...