Cumâ günki “Aşırma” başlıklı yazımda telâşdan bir sürü hatâ işlemişim. Vakit çok geç olmuşdu ama bu tabii mâzeret değil. Erken başlasaydın derler adama! Keşke hiç yazmasaydım diye düşünüyorum. Fenâ halde canım sıkıldı sersemliklerime:
“juissances” değil “jouissances” ; “flotter” değil “flottait” ; “scintiller” değil “scintilleaient” ; “Artur” değil “Arthur” olacakdı.
Özür dilerim.
Austerlitz’de Bonaparte’ın yakınındaki süvâri teğmenlerinden birinin başına bir düşman güllesi isâbet etmiş. Adamcağızın kaşlarından yukarısı kanlar içinde paramparça dağılırken son sözleri şu olmuş:
“Je ne sais où donner de la tête aujourd’hui!” (Bugün kafam hiç yerinde değil!)
Benim de Cumâ günü kafam hiç yerinde değilmiş anlaşılan.
Hazır askerlerden açılmışken biraz da bizimkilerden bahsetsek diyorum. Hem üniformalılarından hem de mas-medyadaki
sivil kılıklı “
destek kıt’aları”ndan:
Dünki
İstanbul gazetelerinden objektif kıstaslarla sâhiden bu ada lâyık olanlar yine
darbe meselelerinde son ortaya çıkan ve benim gibi bâzı safdillerin artık en “postal-perest” tâifenin bile îtirâz edemeyeceğini sandığı delillerle dolup taşıyor ve meselâ “Zaman”daki şu
manşet durumu vecîz şekilde ifâde ediyordu: “BALYOZ ÇUVALA SIĞMIYOR!”
Ne var ki beşeriyete pişkinlik örneği vermeğe sanki andiçmiş gözüken bâzı “
zehir hafiye” arkadaşlarımız o mûtâd “külyutmaz” (İrfan Külyutmaz Beyefendi’yi tenzîh ederim!) edâlarıyla biz enâyi takımının ayakda uyuduğunu ve hayâller gördüğünü iddiadan bile çekinmeyecek kadar pervâsızlaşıyor. Meselâ “
Hürriyet”den Ahmet Hâkan o yıllardır gönüllerimize taht kuran hafif tertib müstehzî üslûbuyla şu Gölcük’den çuvallar dolusu çıkan “orijinal” belgelerin niçin “gerçek” olamayacağını biz alelâde fânîlere madde madde îzâh etdikden sonra şöyle bir hârikulâde netîce istihsâl ediyor: Eğer bu komutanlar bunları gizleyemeyecek kadar beceriksizseler onları ancak akıllarında zoru olduğu için tımarhâneye kapatmak lâzımdır.
Tımarhâne dediği herhalde geniiiş bahçe içinde sâkin ve konforlu bir köşk. Hakıykaten dâhiyâne bir
buluş! Orada bir birbuçuk sene kadar iqâmet buyururlar, sonra ortalık yavaş yavaş sâkinleşince de birer ikişer salıverilirler. Yâhut da beş ay sonra
CHP ve MHP “ezici” bir çoğunlukla iktidâra gelince hemen bırakılırlar ki “Sâbık”
Başbakan Erdoğan ve “hempâları”na yer açılsın! Fazla atâlete alışmasınlar diye haftada bir iki gün
Aydın Doğan Bey’in
Elmadağ taraflarında başlayacağı devâsâ inşaatde amele olarak da istihdâm edilebilirler tabii. İşleyen
demir ışıldar!
Ben güzîde çağdaşım ve yurddaşım Ahmet Bey’in bu zihinlere küşâyiş veren hikmetli sözlerini okuyunca can havliyle dört elif mikdârı bir “Yaaaa!” çekmişim. Bunun üzerine Cin yâni kızım ve ne zaman yazı masama otursam bilgisayarın yanına tesbih böceği gibi yuvarlanarak uzanıp editörlüğümü de yapan kedim derhâl başını kaldırdı ve o zümrüd yeşili sonsuz iri mütecessis gözleriyle yüzüme bakıp sordu:
“Miyaaavvv?”
“Boşver, dedim, diyor ki
Tayyar Kardeş, Tayyar Kardeş, bizi yıka ama postumuzu ıslatma!”